Bu yazıya fotoğraf veya video koyamayacağım için üzgünüm- zira öyle şahane görüntüler vardı ki dün gece...
Pek bir şey çıkaramadığım, tuhaf bir hızla geçiveren günlerden biriydi-akşamüstü bunalıp dışarı çıkmak istedim ve Burgaz'da Fazıl Say'ın çaldığı Sait Faik anması olduğunu hatırladım. Tesadüf bu ya; arkadaşım da oradaymış zaten, son anda onlara katılmaya karar verip evden çarçabuk çıktım.
Ada hafta içine göre epey kalabalıktı, tahminimden fazla dinleyici gelmişti; bir çoğu da bizler gibi biletsiz... Yan taraftaki kayalıklara yerleşir biralarımızı alıp iki dal sigara tüttürür dinleriz diyordum ama, sanırım fazla kalabalıklaşınca numarasız kategorisinden bilet ayarlayalım dediler. Ben de uydum.
Arkalara doğru dengesiz bir sandalyeye oturdum ve mis gibi ada havasının tadını çıkararak beklemeye koyuldum. Dinleyici kitleyi "ulusalcı huysuz teyzeler" olarak tanımlamak mümkündüyse de; aralarda rahat takılan adalıları ve alternatif gençlikten izler gördük. "Fazıl Say ve arkadaşları"- çünkü Müzik Festivali afişinde de öyle diyor- sahneye çıktıklarında bir sessizlik başladı...
Arada bir yıldız kayması gibi başımızın üstünden uçup giden martılar eşliğinde hoş bir Sait Faik öyküsü dinledik; Burgazadalı balıkçı Stelyanos Hristopulos'un torunu Trifon'un dedesinin adını verdiği gemiyi yapışını, geminin yüzmeye başlamasını ve mahallenin kötü çocukları tarafından batırılışını dinledik.
Öndeki 3 hikaye anlatıcı ile yanlardaki solistler pek hoştu; arkada kanun, kemençe gibi yerli sazlar da vardı. Arada bir cıkcıklanan huzursuz teyzelerin kıpırdanışları arasında kulağımıza derinden bir "Her yer Taksim! Her yer direniş!" bağırışı çalındı. Tekneleriyle yanaşıp dinleyenlere imrendik doğrusu; ama bizim de içeri soktuğumuz birer biramız vardı hiç olmazsa. Yoksa Sait Faik anması beleş ve elbet rakılı olur!
Fazıl ve arkadaşlarını alkışlayıp kalabalıkla birlikte dağıldık ve iskeleye doğru yürümeye koyulduk. Genco Erkal ve Tilbe Saran gibi sevdiğimiz ünlü simalarla karşılaştık, hatta onların yan masasına oturmuş aynı büfeden tost yediğimizi fark ettik. Sanırım meşhur bir büfe idi.
Dönüş için kalabalığı taşımaya yetecek büyük bir motor yanaştı iskeleye; izdihama ramak kala binmeyi başardık ve oturur oturmaz, kemanıyla binmiş bir çingene çalmaya başladı. Muhtemelen fasıllı meyhanelerin birinden az önce kalkmış göbekli beyaz gömlekli amcaların heyecanlı eşlik edişleriyle, kemancı en tanıdık sanat müziği parçalarından, en eğlendiren türkülerden ne varsa çaldı.
Önce Kınalı'ya uğrayan motorun yolculuğu da uzun sürdü; sonununda Tarkan'a ve hatta Onuncu Yıl Marşı'na kadar geldik. Gaza gelip her parçanın nakaratında dansa kalkan geçkin ve çakırkeyif çiftler, çarliston yıllarını anımsayan dedeler, Roman havasını duyunca coşan genç kızlar... Herkes kaydetmeye başladı bu eşsiz ahaliyi, hep bir ağızdan söylendi hiç bıkılmayan şarkılar ve elbette Fazıl'dan çok fazla alkış aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder