15 Haziran 2014 Pazar

1813

(11 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Türküler söyleyerek kıvrımlı yollara düştük yine; bu kez kısa: Kaputaş'a...
Bakir sahilde kaya diplerine sığınıp gölgeyle köşe kapmaca oynadık bütün gün... Deniz daha bir berrak ve turkuazdı, hafif çalkantılı...
Onlarca basamakla indiğimiz plajdan yukarı çıkmak biraz zorladı Güneş yanığı bacaklarımızı... 

***

Odada duş alıp kendimize geldikten sonra, akşam yemeği için etrafta dolanıp durduk- ta ki masmavi bir mekandan gelen kanun sesini duyana kadar...
Ahmet abi, burayı 15 gün önce açtıklarını söyledi ve bizle yakından ilgilendi. Can Yücel masası rezerveydi gerçi-yine de pek memnun kaldık Turkuaz Meyhane'den. 
Sanırım hayatımda tattığım en enteresan mezeyi burada yedim: somon dolma dedikleri bu nefis şey; füme somon dilimleri içinde servis edilen balık tarama soslu karides üzerine serpilmiş havyardan oluşuyor. Anladığımız kadarıyla buranın şefinin uydurması, harika. Çiğ enginardan turşu gibi hazırladıkları mezeyi de beğendik, rakının yanına ekşi-keskin tatlar iyi gidiyor. Mezelerden sonra Ahmet Abi iskaroz balığı getirdi bize. 
Kanuni pek güzel çalıyordu; usul usul söylüyordum ben de masamızdan... Fazla kalabalık değildi meyhane, bir büyük turist grubu gelmişti, birkaç masa işte... İkinci rakıyı söyledikten sonra hepten keyfim yerine geliverdi, dayanamayıp kalktım sahneye çıktım!
Çok mütevazi tatlı bir adam olan kanuniden bir Zeki Müren ile bir türkü rica ettim: "Çatılmış Kaşlarınla" ve "Entarisi Ala Benziyor". Sonra da o ne çaldıysa bildiğim kadar, biraz çekinerek fakat çok da tadına vararak eşlik ettim. Masamıza gelen meyve ikramlarına teşekkürler.

Alkışlarınıza layık olmaya çalıştım efendim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder