15 Ocak 2014 Çarşamba

1665

(14 OCAK SALI)

Mevsimler

Yaz:
Ernest Hemingway'in köhne işçi barına aniden dalarken agresif ama dürüst serseriliği, Van Gogh'un kestirip attığı bir iş konuşmasından kapıları çarparak çekip giden ve ardından oda penceresini arka bahçeye açan huysuzluğu, Pablo Neruda'nın yürümeyi beceremeyen ayaklarını dans ettiren şarap sarhoşu aşkınlığı, Gaugin renkli ağaç altı gölgesinde şekerleme rüyaları, Gogol Bordello ritmli taşkın danslar sonrası sırılsıklam saç dipleri, kırmızı-yeşil-sarı Bob Marley keyfekederliği...


Sonbahar:
Caravaggio'nun hoyrat gölgeleri altında ezilen Bacchus'ün hafifmeşrep gözleri, Marianne Faithful sesinden hayatın gözüne baka baka yürüten çatır çatır bir şarkı, Klimt kadınlarının hastalıklı yüzlerini gizleyen büyük siyah şapkalar, akşamüstü esintisinde pencereden bakarken anımsanan banyolu sabunlu Leonard Cohen şiiri, Souad Massi şarkılarındaki taze kazılmış mezarların buram buram memleket hasreti ve toprak kokusu, Ahmet Haşim'nin batan Eylül Güneşi kızılında ağır ağır tırmandığı o merdivenler...

Kış:
Andre Rieu'nun patenci valsinde buzda kayan genç kız şımarıklığı, adanmış sessizlik içinde kefenli ölüyü Ölüm Adası'na taşıyan kayıkçıyı resmeden Böcklin'in ıssızlığı, Shelley'e yazması için ilham veren arka bahçede bulduğu halüsinatif mantarın hipnotik benekleri, yağmur altında üşüye ıslana yürüme inadına eşlik eden sigara dumanında Portishead fısıltıları, karanlık taş İstanbul sokaklarının en kuytu köşesinde Rembrandt'ın Gece Nöbeti'ne düşen ışığın izi, yıldızlara gökyüzünün şiiri diye bakan Byron'un kürk yakalı kırmızı kadife paltosunun ceplerinde üşüyen beyaz elleri...

Bahar:
Tarih boyu yazılan destanların ve söylenen tüm masalların hepsinin prensesi tanrıça Flora'yı kıvrak resmeden Mucha, Alexander Pope'un kaleminden dökülen dünyayı unutan ve dünyanın unuttuğu lekesiz zihnin ebedi günışığı, düğünlerde tüm köyün toplanıp hep bir ağızdan söylediği klezmer şarkıları, köylü kadınların ışık tanelerine dönüştükleri Pisarro resimleri, münasebetsiz anlarda açılıveren edepsiz saç örgülerine yazılan Cemal Süreya dizeleri, hepimizin lise yıllarında okuldan eve dönerken mırıldandığı ezbere bildiği o eski şarkılar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder