13 Ocak 2014 Pazartesi

1662

(11 OCAK CUMARTESİ)

Der kaukasische Kreidekreis,
Bertolt Brecht-1944


Cumartesi akşamı Sadri Alışık Tiyatrosu tarafından Cadebostan Kültür Merkezi'nin büyük sahnesinde sergilenen "Kafkas Tebeşir Dairesi"ni seyrettik. Salonun tamamı doluydu görebildiğim kadarıyla, seyirci yaş ortalaması yüksek sayılırdı.

Tempolu başlayan oyun, takibi biraz zorlaştıran devrik ve dolambaçlı repliklerle devam etti, arada ana karakterlerin solo seslendirdikleri ağır şarkılarla hız kesti. Genel olarak; oldukça sade bırakılan dekorun önünde basit kostümlerle vurgulanan oyunculuklara, harika bir orkestranın çaldığı keyifle dinlenen Kafkas müziğinin eşlik ettiği uzun ve her anı dolu bir oyundu.

1944 yılında Bertolt Brecht tarafından Amerika'da sürgünde olduğu dönemde yazılan "Kafkas Tebeşir Dairesi"; ticarileşmiş Broadway müzikallerine tepki olarak tasarlanmış, 4 bölüm halinde, müzikal ve burlesk öğelere başvurularak Broadway dramaturjisine uygun biçimde zengin görsellik barındıran, fakat seyircinin gözünü boyayıp izleyeni dolandırmadan hikayesini ciddiyetle anlatan uzun bir oyun.

Ana hikaye bir toprak parçası üzerinde hak iddia eden 2 kolhoz arasındaki çekişmeyi anlatarak açılıp, paralel bir annelik öyküsü ile katmanlanır ve oyun içinde oyun barındırır. Her iki öykünün ortak sorusu; mülkiyet-emek ilişkisi üzerinedir: Toprak işleyenin midir, yoksa sahiplerin mi? Çocuk, onu doğuran annesinin varsayılan hakkı mıdır yoksa kendisini büyütüp yetiştirirken emek harcayanın mı? Hem yönetim biçiminde, hem de günlük yaşamda "emek" kavramının belirleyici olarak değer görmesi savunulur.

***

Hikaye Gürcistan'da, sarayda açılır: Şımarık ve küstah prenses, kocası ayaklanmada öldürüldükten hemen sonra saraydan kaçarken elbiselerini, gümüşlerini yanına almak derdine düşer ve bu arada bebeğini unutur. Hizmetçisi Grusha'nın vicdanı çocuğu bırakmaya el vermeyince, onu yanına alıp kaçırmaya mecbur kalır. Uzun ve zorlu yolda Grusha askerlerden kaçar, ederinin kat kat fazlası para ödeyip bebeğe süt alır ve daha pek çok fedakarlığa katlanarak sonunda kardeşinin yanına varır. Karısından çekinen korkak kardeşinin yanında sığıntı olur, peşinde düşen askerlerden bebeği sakınmak için kendi çocuğu olduğu yalanını söylemek zorunda kalır. Bu arada kendisi de asker olan sevdiği erkek köye geri döner ve Grusha'yı evlenmiş, elinde bebeğiyle bulur. Hasta bir adamla istemeden evlenmek zorunda kalmış olduğunu güçlükle anlatır sevgilisine. Kısaca Grusha, bebeğin hayatını ne kadar sağlama alsa, kendi hayatını o kadar yıkar; adeta emeği cezalandırılır. Savaş koşullarında iyice artan yoksulluğunun ve kimsesizliğinin getirdiği kaçınılmaz vaziyet budur. Çocuk için yoksulluğu bir tehdit olan Grusha, çocuk sebebiyle daha yoksullaşmıştır ve kendini hiçe sayarak binbir fedakarlıkla üstlendiği kurtarıcı rolünün hukuki karşılığı "hırsızlık"tır. Sonunda bebeğin hayatını kurtarmak pahasına sahip olduğu her şeyi kaybetmeyi göze alan Grusha, en çok bebeği kaybetmekten korkar.
İsyan bastırılınca eski gücünü kazanan prenses avukatları ile bebeğini geri almak için mahkemeye başvurur. Eski bir idam mahkumu olan yargıç, hazırcevaplığı ve kurnazlığı sayesinde bugün rüşvet alarak "adalet"i güçlüden ve zenginden yana uygulayan bir tiptir.

Sarhoş yargıç Azdak, aslında dürüst bir adam olup, hayal kırıklığına uğrayınca serseriliğe vurmuş eski bir devrimci rolünde oyunun kilit karakteridir. Prenses parasıyla, Grusha da annelik güdüsüyle çocuğun sahibi olduklarını mahkeme önünde kanıtlamaya çalışırlar. İşte burada oyuna adını veren "tebeşir dairesi testi" uygulanır: Yargıç velayetine karar vermek istediği çocuğu tebeşire çizilmiş bir dairenin ortasına koyar. Öz annesi ile büyüten anneyi sınamak için çocuğu iki kolundan kendilerine çekmelerini söyler; dairenin dışına çıkarmayı başaran çocuğun annesi olacaktır. Doğuran anne var gücüyle asılıp çocuğu kendi tarafına çeker, büyüten anne ise fazla çekiştirmeye dayanamaz; canını yakmaktan korkar. Bunun üzerine yargıç velayeti öz annesine değil, emek sarf eden anneye verir.

Hikayenin evrensel temalara değinmesinin izleyeni hemen içine çekmesi kaçınılmaz, diyaloglar çoğu kez hızlı ve neşeli, bunun yanında şarkılar da çok tanıdık; seyretme fırsatı bulduğuma sevindiğim bir oyun. Kafkas dansını nasıl sevdiğimi, özlediğimi de hatırladım bu akşam...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder