21 Ağustos 2012 Salı

1153

(20 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Soru: Bir çift bir tatil gününe ne sığdırabilir?
Cevap: Mutluluk!


BİR İSTANBUL MASALI:

Sabah mutlu mutlu uyanıp oyalanmadan Anadolu Kavağı istikametine doğru yola koyuluyoruz. Anadolu kavağı miniminnacık bir yermiş; bir kaç pastahane ve dondurmacı, bir waffle tezgahı, 4-5 balıkçı ile köy kahvesi, hepsi aynı şeyleri satan turistik dükkanlarda sergilenen kilim desenli çantalar, pinokyolar...

"İnsan burada yaşlanmaz herhalde..." diyor erkek arkadaşım.
"Zaman durmuş gibi; hiçbir şey değişmiyor sanki!"


Tepeye çıkıp müthiş manzarayı seyredebileceğimiz bir masaya oturuyor ve kahvaltı söylüyoruz: bizi akşama kadar tok tutacak çeşit çeşit peynirler, bal kaymak, vişne reçeli, çırpılmış yumurta-açık havada iştahla yiyip bitiriyoruz...


Karadeniz'e giren gemileri seyre dalıyoruz, kahvaltımıza ortak olan kedilere peynir atıyoruz derken bir de bakıyoruz ki arkadaki dağlarda gölgeler birbirini kovalıyor!


Bu dev kahvaltıyı hazmetmek için biraz yürümemiz gerek: hemen yukarıdaki Yoros Kalesi'ne tırmanıp etrafa bakınıyoruz, Bizans duvar örgüsünü fark ettiğim bu kaleyi önce Cenevizliler, sonra Osmanlılar ele geçirmiş.


İçeride arkeolojik bir kazı devam ediyor, fakat kalenin tarihi hakkında herhangi bir açıklama bulunmuyor. Biz de yavaştan aşağı inmeye başlıyoruz...




Buraya sırf panoramik fotoğraflar denemek için bile gelinir!


Dönüş yolu üzerinde Göksu Deresi'nde durup ahşap bir tekne içinde birer fincan Türk kahvesi içiyoruz. Burası bir bardak çay eşliğinde sessizce gazete veya saatlerce kitap okumak için mükemmel bir yer!


Sakin bir gün geçirmek, dinginliğe kavuşmak istiyorsanız tercih edilecek en güzel durak burada, Göksu deresi üzerinde hafif hafif sallanan eski ahşap tekne...


Bütün gün hava tam istediğim gibi bulutlu, arada bir yağmur çiseliyor. Öyle mükemmel bir gün ki, öyle huzur içinde oturmuşken konuşmaya ihtiyacımız bile kalmıyor!


Birkaç fotoğraf çekip etrafa göz atmak için oradan ayrılıyoruz, mezarlığın yanından yürüyüp dere kenarındaki evlere bakıyoruz...


Gün burada da bitmiyor-bir film alıp evde izlemeye karar veriyoruz. Eve dönerken önceden yediğimizde tadı damağımızda kalan şu nefis kurufasulyeciden birkaç porsiyon paket yaptırıp yanına turşu koyduruyoruz. Pilavı her zamanki gibi eli lezzetli erkek arkadaşım yapıyor, bana da afiyetle yemek kalıyor!

Sonrasında evdekilerden bir Hitchcock seçip yolda köylülerden aldığımız bembeyaz tazecik kavak incirlerinden tadıyoruz. Mutlu bir yorgunlukla uzandığımız kanepede düşünüyorum: "Mükemmel bir güne neler neler sığdırılır..."










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder