20 Temmuz 2023 Perşembe

5093

 (2 HAZİRAN CUMA)

Her seferinde birlikte olduğumuz ortamlarda, beni dinlediğini, söylediklerimi ya da yazdıklarımı dikkate aldığını, aklında kaldığımı belli edecek referanslar vermekten geri durmuyorsun. Neden beni önemsiyorsun? Herkesi de bu kadar önemsiyor musun ya da?

"Burada bir ikiz annesi var ve bilir ki ikizler aslında hiç de ikiz değildirler." diye derste sınıfın öbür ucundan laf attın bana mesela. Podcastimi dinlemişsin yani, aklında kalmış bu cümle. 

Akşam yemeğinde zümrüt yeşili elbisemi giymiş, aynı renkte seramik kolyemi takmıştım ve elbette tüm arkadaşlar tarafından cömertçe iltifatlara boğuldum. Benim ne kadar güzel olduğumu, bu rengin bana nasıl yakıştığını söyleyip duruyorlardı sana... "Yakışmış..." dediğini duydum, adeta teslim olmuş bir tavırla, "Bir kere saçlar açılmamış." Bal gibi farkındasın işte!

Gözlerini kısarak bakarken "Kolyen güzelmiş, el yapımı mı... Hmm ne o?" 

"Seramik. Hediyedir." Ağaca benzer motif ilgini çekti, beğeneceğini biliyordum.

Yemekten sonra hep birlikte oturup sohbet ettik, birebir konuşmak isteyenleri çağırdın, ekstra bizim yanımıza gelip tekrar çağırdın gözlerime bakarak. Beni mi çağırıyorsun? Peki öyleyse

Gerideki masaya ahşap bir fener koydum, çekiniyordum elbette, ama cesaret ettim. "Buraya mı oturuyoruz?" Anladın değil mi, özel bir konuşma olacağını?...

Karşılıklı oturduk, bacak bacak üstüne attık, birbirimizin gözlerine doğrudan baktık, belki ilk defa sana direkt bakma cüretini buldum. Şaşırmış ve meraklıydın, "Benle konuşmak istediğine memnun oldum." derken öylesine söylemediğini anlayabiliyordum.

Kızlardan girdin lafa, her zamanki gibi-safe ground. Mayınsız tarlada dolanarak başlayalım bakalım...

"Geldiğine çok sevindim Rana, burası bana çok iyi geldi, çok ihtiyacım vardı. Sen nasılsın?" 

"Aslında buraya gelirken çok gergindim" diye başladım anlatmaya, hayatımda bir eşikteymiş gibi hissettiğimi, sanki majör bir değişiklik yapmalıymışım gibi bir kenarda durduğumu anlattım. Yalnızlığımı anlattım; en yakınımdaki insanın benim için gerçekten önemli ve değerli olan şeylerle pek ilgilenmediğini, içimde yaşadıklarımı bilmediğini... "Anlıyorum." dedin, anlıyordun.

Sıkıştırıldığımı ve baskı altında hissettiğimi söylediğimde, gülerek başını salladın ve "Rana, sen ne isterse onu yapan bir kızsın." dedin. "Kimse sıkıştıramaz seni, sen istemedikçe, sen zaten kararını vermişsin." Öyle mi?

"Belki de... ama ben buraya bunları konuşmaya gelmedim." sözlerim, gözlerim, kalbim alev aldı. 

Devam ettim, dile gelmesi en zor yere gelene kadar ve sustum. "Anlıyorum." hızla kestin sessizliği. "Yani anladığımı sanıyorum ama..." 

"Anladığını biliyorum." Muhteşem sessizlik anı

İkimiz de geriye yaslandık şimdi, birbirimize kilitledik bakışlarımızı, gözlerimiz giderek kısılırken dakikalarca sessiz kaldık. İşte artık biliyorsun. Peki parmakların ağzını kapatırken neyi gizlemeye çalışıyorsun? 

"Peki bu bir sorun mu?"

"Sorun olmaktan çok uzak!"

"Bu hayatında bir hoşluk mu? Sana ilham veriyor mu? Sabah uyanma motivasyonu veriyor mu? Seni Dharma çalışmaya teşvik ediyor mu?"

Hepsine gülümseyerek başımı salladım. 

"Peki çok mu ıstıraplı?" Gözlerinden bulutlar geçti.

"Hayır... Değil." Gözlerimde yağmur bulutları toplandı.

"Bu gece ne güzel bir gece, değil mi Rana?" Beni o ana çekiverdin.

"Evet." Söyleyeceğimi söyledikten sonra artık kelimelerim tükendi sanki

"Burası ne kadar güzel, değil mi? iyi ki geldin, doğru karar... Hoşuna gitti mi burada olmak, bugün iskelede meditasyon yapmak güzel miydi?" Sen kalkıp gelip tam yanıma oturduğunda kalbimizin ritmi birleşti sanki, evet

İkimiz de gözlerimizi hiç ayırmadık, konuşurken de, susarken de. 

 "Benim için çok kıymetli olduğunu biliyorsun, değil mi Rana?"

"Evet, diğer tüm sangha üyeleri kadar..."

Başın ilk kez öne düştü şimdi, hafif sitemkar "Peki... peki."

Masadan kalktık. Konuşmamız devam ederken ben elbette saatimi geçirdiğim için, arada gelen arkadaşlarımızı nazikçe yarına ertelemiştin. Onların yanına gidip biraz sohbete devam ettikten sonra odama geçmek, yalnız kalmak istedim. Hem tüy gibi hafiflemiş, hem yağmur bulutu gibi yüklü hissediyordum kendimi.

Odama yürürken adımlarımı duyup durdurdun beni, eşlik etmeyi teklif ettin. Tavrın bambaşkaydı, o birkaç adımlık yürüyüşümüz boyunca, yan yana, adımlarımız usulca birbirine uyumlanırken. Odamın köşesine geldik, sokak lambasının ışığının vurduğu duvarın kenarında durduk "Böyle konuşmalardan sonra ortadan kaybolma gibi bir huyunuz var mıdır Rana hanım?" 

"Yani... genellikle vardır, ama sizin için bir istisna yapabilirim." 

"Lütfen yap, yoksa beni üzersin."

"Sadece onun için değil... Çünkü bu da bir pratik!"

Yüzün aydınlandı, "This is a place of practice!" dedin gülümseyerek. Benim biraz içim burkuldu, sessizliğe daldım. Gözlerini asla kaçırmadın ısrarlı, meraklı, keskin bakışlarımdan ve zaman birkaç dakikalığına durdu. 

"Allow me to tell you this... An astonishingly beautiful Goddess... with a mesmerizing gaze... Showed me the way out of Tartaros."

Utangaç gülüşünle sözümü kesmen beni durduramadı, kaçmayacağıma söz verdirmeye çalışan laflarına aldırmadan, arkama bakmadan çıktım merdivenleri. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder