18 Temmuz 2023 Salı

5092

 (1 HAZİRAN PERŞEMBE)

Sabahın kör karanlığında daha önce tanışmadığım biri tarafından alınıp hava alanına gitmek, ne macera!

Rahat bir yolculukla vardığımız otelimiz, muazzam bir bahçe içinde, gelir gelmez alerjim yok oluveriyor sanki-taptaze, mis gibi havayı soluyunca.

Odama yerleşip biraz kendime geldikten sonra çıkıyorum, bizi bekliyorlarmış, merhaba demeye gidiyoruz.

ilk beni öptün insanlar arasında, "Ranacım, geldin! You made it, I'm so proud of you!" 

"Ben de kendimle gurur duyuyorum." dedim, kalbime sığmayan heyecanımı dizginlemeye çalışarak. Yüzüne doğrudan bakamadım, her zamanki gibi.

Geniş bahçede bir nilüfer göleti var, etrafında bağdaş kurup oturduk, o sessizlikte bir kaz gelip su içerken duyduk. Sonrasında birçok meditasyonumda ben o göletin kıyısında buldum kendimi ve her 10 nefesimde 1 lotus çiçeği açtı...

Ada dedikleri yerde iskele kurmuşlar, denize oradan giriliyor. Bizi adaya taşıyacak minik tekneye doğru yürürken neşeli ve oyuncuydum, her zamanki gibi. "Odamız çok güzel, bize balayı yatağı hazırlamışlar... Nerede bu gece yatağımda uyuyacak olan kadın?" 

"Nasıl yani, double bed mi? Olmaz öyle, değiştirelim odanı."

"Sorun değil espri yapıyorum, yerleştim şimdi gerek yok."

"Topla eşyalarını hemen çık, öyle olmasın."

"Anlayamadı, pardon-sizin için bir mahsuru mu var?"

"Tabi ben sevmem öyle saçma sapan şeyler... Kızkıza... Sen kimle kalıyordun?"

"Şule ile."

"O zaman sorun yok."

"Öyle mi?? Kimle olsa sorun vardı?"

Tekneyle adaya geçerken tam karşımda oturdun, sadece varlığın, orada oluşun yeterli kalbimin yerinden çıkacak gibi atması için. Yanımdaki arkadaşımla konuşurken sen de duydun sanki... Bu kısacık nehir yolculuğu, zamanı durduran ne harika bir yolculuktu!

Adaya geldiğimizde, buradaki ufak işletmenin de çok hoş olduğunu fark ettim; natürel detaylarla dekore edilmiş zevkli bir ortam, içecek bir şeyler söyledik. Enerjiktin, sürekli gülümsüyordun, seni böyle görmek güzel ve farklı. 

Yanına oturmaktan çekindiğimi belli ederek yine her zamanki tavrımı; bir ortaya atılıp bir geri çekilen oyunsever, bazen sözleri şaka mı ciddi mi belli olmayan halimi sürdürdüm. Otomatik olarak senin yanında bu personam ortaya çıkıyor işte. Aramızda oturan arkadaşımla tüm şakalaşmalarımızı duydun, elbette, hep takıldın.

İlk dersimiz yukarıdaki şaledeydi, mis gibi lavanta kokuları taşıyan rüzgarı anımsıyorum. Müthiş hafif hissettim, her şeyden özgür... Burada olmak paha biçilemez bir şans.

Dersin sonuna doğru yine bana laf atıp "Hep sen ayartıyorsun bunları!" deyince topu yakaladım: "Hep ben.. hep ben...! Ama bu çocuğun yaptığı bana darbe girişimi değil de nedir? Kırk yılda bir saçlarımı ördürdüm ve o da hem ördürmüş hem kırmızıya boyamış, benden daha dikkat çekici olsun diye!"

"Bu şimdi kaç gün duruyor böyle?"

"Bilmem, yarın yıkarım herhalde..."

"Ama böyle güzel, dursun biraz."

Bu kampta bir adım daha ilerleyeceğimizi hissediyorum; Vipassana'ya başlayacağız, artık başlangıç seviyesini geçtik sanırım. Nereye gittiğimizi biliyoruz en azından.

5. kahveni aldığını söyleyince bu kez ben laf attım sana: "Kahveyle arana mesafe girmedi mi Dharma çalıştıktan sonra?

"Bu girmiş hali!"

"Ben de 30 yaşıma girerken doğum günümde 30 şişe şampanya açtırmıştım, 7-8 kişiydik sanırım ve her damlası içildi, yani belki birkaç damlası dökülmüş olabilir..."

"Hmmm. Düşünüyorum adam başı 4 şişe filan yapar!"

"O yüzden bu da benim şampanyayala arama mesafe girmiş halim!"

Böyle böyle, ufak detaylar veriyorum sana kendimle ilgili.

Akşam yemekte bir arkadaşın doğum günüydü; pastasını üflerken "Şampanyalar senden!" dedin bana gülümseyerek. 

Böyle böyle, sana verdiğim tüm detayları farkındalıkla aldığını anlıyorum ben de.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder