24 Ekim 2016 Pazartesi

2677

(22 EKİM CUMARTESİ)

Bolonya'daki en uzun günümüzü verimli değerlendirmek için erkenden uyandık ve enerjimizin son damlasına kadar sokaklarda gezip tozduk.
 Otelimizden memnunuz, biraz şehir merkezine uzak olsa da konforlu ve olması gerektiği gibi...
 Meydanda bizim yüksek bahçe adını koyduğumuz bir park var, girişindeki ata sarılan denizkızı heykelinin üzerine bir pankart asılmıştı, bana Gezi'yi anımsattı.
 Dev çınarlarla gölgelenen parkta bir tur attık, kitap sergisine bakındık biraz...
 Küçük bir el emeği tezgahlar sergisine denk gelince seramik yapan bir kadından şarap şişesi mantarı aldık.
Yağmurda dolaşmayı kolaylaştıran yapılaşmayı takdir ettik; her binanın ön cephesinde bir sıra sütun ve kemerlerle ayrılan kaldırımlar uzanıyor.
 Küçük şarküterilerin, şarap evlerinin ve salamcıların vitrinleri şahane! Retro fontlarla yazılan dükkan isimleri tam hayalimdeki İtalya: eski ve süsten uzak bir estetiği var.
 Geniş bir ana caddesi var haftasonu trafiğe kapanarak İstiklal'i andırıyor, iki yanında mağazalar ve cafeler dolu...
 Tesadüfen harika bir masal afişleri sergisine denk geldik, Estonyalı ilüstratörlerin işlerini çok beğendik.
 Gündüz güneşli ve ılık, sabahları ile akşamlarıysa sert bi hava vardı Ekim'de Bolonya'da.
 Haftasonu fazlasıyla kalabalıktı, beni şaşırttı küçük bir Avrupa şehrine göre.
 Avlulu yapılardan biri üniversite imiş; bir diğer hayran kaldığımız eski bina belediye meclisi oldu.
 Tavan bezemeleri, avizeleri ve mobilyası, heykeller ve fresklerle süslü duvarları ile, İtalyan olmanın  nasıl farklı bir şey olduğunu bize hissettiren bu devlet binası...
Akşamüstü tam da hayalimdeki İtalyan cafelerinden birini gördük ara sokakta; yaşlı ama karizmatik İtalyan amcaların servis yaptığı küçük bir yer...
 Birer cappuccino ile tiramisu ve kurabiye istedik, son derece nazik şekilde servis edildi ve hepsi çok lezzetliydi.
 İlham verici bir yer burası, havası başka!
 Aslında çok da "güzel" bir şehir sayılmaz, ama bir çekiciliği var işte, sahici geleneksel bir tarafı var.
 Kiliselere fazla merakım yoktur, bu da geç Rönesans yapılarından biri işte; heybetli ve fazla süslenmemiş.
Herkese hediyelik peynirler, şaraplar, şampanya ve çikolata, makarnalar alıyoruz bugün. Ellerimiz kollarımız dolu dönüyoruz otele...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder