2 Eylül 2014 Salı

1897

Neredeyse 10 sene okuduğum ve bırakmak istemediğim okulumun Baykuş Plajı'nda keyifli, sakin bir gün geçirmek, demek mezuniyetimin üstünden 2 yıl geçmesine rağmen öğrenci kimliğimden hala vazgeçemediğim bu Eylül mevsimine kısmetmiş...

Yazın bitmekte olduğunun farkına erkenden varan göçmen leylekler ve dökülen saçlarıma inat; biz bir süre daha güneşlenmekte ısrar edeceğiz!
Herhangi bir Avrupa ülkesinde bu kadar araba sürdükten sonra mutlaka ülke dışına çıkmış olacağımız kadar uzun bir şehir içi yolculuktan sonra, bulamayalım diye iyice gizlenmiş Baykuş Plajı'na varıyoruz.

Hafta içi çocuklu ailelerden arınmış, boş kumsallarda uzanmaya bayılıyorum-dalga seslerinden başka pek bir şey duymadan, yumuşamış Güneş ışınlarına zaten yanık vücudumu rahatça bıraktığım, adeta Güneş'in beni okşadığını hissettiğim zamanlar bunlar...

Piyasa yok-huzur var. Kalabalık yok-insandan başka şeyler görebiliyor gözlerimiz; arkamız sazlık, önümüz alabildiğine Karadeniz. Arada bir iki at kumlarda yürüyor... Cıktıs müzikli gündüz diskosuna gelmiş tipler yok-okunacak güzel bir dergi var, her ay heyecanla beklediğim.
Birkaç kere denize girip dalgalarla oynuyoruz; dalga gelirken tam kırılma noktasında önüne yatıp kaymaca, yahut tam içine atlamaca. Ben pek beceremiyorum bu sinsi Karadeniz oyunlarını.

Akşamüstü hafif pembeleşmiş ve pek tatlı yumuşamış vaziyette dönüşe geçiyoruz; yolda filmlerden filan konuşuyoruz, bir R.E.M ve bir U2 şarkısına eşlik ediyoruz. Trafik Maslak'ta yoğunlaşınca kenara çekip birer kahve içiyoruz.

Sonbahar gelmeden tekrarlamaya karar verdiğimiz, keyifli bir son yaz günü...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder