17 Eylül 2012 Pazartesi

1179

(15 EYLÜL CUMARTESİ)

Hayvan belgesellerine bayılıyorum!
Çöl ya da kutuplar fark etmez-benekli postlarına hayran kaldığım, incecik bacaklarıyla kendinden büyük zebraları hızla ve kararlılıkla kovalayan zarif çitalar ya da buz yansımaları üzerinde kaymadan sağlam basan dev patileriyle yürüyen pofuduk kocaman kutup ayıları...

Hayvanlar insanlardan çok daha masum ve bence daha da güzel olduklarından, birlikte bir film seyretmekten daha tatlı geliyor dağ doruklarının buz gibi havasında yaşayan koca kanatlı keskin bakışlı kartalların avlanışını izlemek.

Neredeyse bugün evde kalıp kanepeden kalkmadan akşama kadar dağ hayvanlarını izleyelim diyecektim!

Ama bunaltıcı sıcağa cesaret edip dışarı çıktık, bir otobüsle iskeleye varıp oradan adaya geçtik ve upuzun yürüyüşün sonunda terden sırılsıklam yorgun vaziyette Kalpazankaya'ya vardık.





Suya girmek için beş dakika bile beklemeye tahammülümüz yoktu; hemen biraz serinledikten sonra yarım saat güneşlendik-fazla yakıcı olmayan Eylül öğleden sonrası güneşi keyfi bambaşka...

Yemeğe oturmadan bir posta daha suya girmek istedik, ardından yine yola koyulduk; istikamet iskele yakınındaki meşhur Barba Yani meyhanesi...

Çok acıkmış karınlarımızı mezelerle doyurduk: patlıcan salatası, midye salma, marine levrek, mevsim salatası ve kabak çiçeği dolması-hepsi taze ve nefisti.



Birer birayla, gün boyu güneşin yorduğu vücudumuz gevşeyip tatlı tatlı uykumuz geliverdi...

Hoşçakalın adanın rüzgar cadıları!








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder