(16 EYLÜL CUMARTESİ)
Sabah kahvaltıya misafirlerimiz var, erkenden pazar alışverişimizi hallediyoruz: incir, üzüm, kavun, son yaz meyveleri ve yeşilliklerin hepsini dolduruyoruz çantaya.
Masamız açılınca kocaman oluyorsa da biraz kullanışsız tarafı var, en sonunda optimum masa düzenini ayarlıyoruz. Keten runner örtüler üzerine sıraladığım pastel renkli tabak takımımla şık bir sofra kuruyorum. Rengarenk kahvaltı salatası, incirli cevizli üzümlü peynir tahtası, zeytin ağacı üzerinde sunulan zeytin çeşitleri ve hasır supla üzerinde tatlı seçeneklerimizle doyurmaya hazırız!
Ayvalık'tan getirdiğimiz bence dünyanın en leziz peynir ve zeytinleri, mis gibi zeytinyağı içinde servis edilen özel Armola, sanıyorum ki misafirlerimizin hayatlarında tatmadıkları lezzetler...
Sucuklu yumurtamızın yumurtaları bile Karaağaç köyünden taptaze ve çift sarılı, daha ne diyeyim.
Bazı detaylar dikkatimden kaçmıyor yine; her kasenin servis kaşığı olduğu halde insanlar neden çatallarını batırıp ortadan yemekte inat eder mesela? Ya da, herkesin önüne reçellikler konulduğu halde, masanın öbür ucundan ballar pekmezler ağza kadar taşınır mı bıçak üstünde? Gerçekten anlamak mümkün değil, ama demek ki işte görgü herkeste bol bulunan bir şey değil.
Benim çocuğum, bunları yapmamalı, yapanı uyarmalı, diye düşünüyorum. Rahatlık bu kadar ileri gitmemeli, bence. Artık tavrın değersiz olduğu bir çağda mı yaşıyoruz? Sanmıyorum ve öyle bile olsa ben bildiğim gibi devam ederim. Misafirlikte ayaklarını insan orta sehpaya dayayıp yatmaz bence, ben böyle biliyorum.
Fazla kafayı takmamak en iyisi, fazla görüşmemek de öyle. Akşama kadar dinlenip evi toparlıyoruz, akşam planımız var. Uzun zaman sonra gezmek için karşıya geçiyoruz, üstelik gece! Babylon açılış partisine gidelim dedik, arkadaşımla buluşup birlikte önce Bomonti sokak festivaline uğruyoruz. Stantlar genelde yemek içmek üzerinde ama birkaç küçük tasarım butiği de var, bir yandan müzik ve daha sonra film gösterimi olacakmış.
Burada çok vakit kaybetmeden Bomontiada'ya geçiyoruz; girişte sıra var ve etraf deli kalabalık. Bu kadar beklemiyordum nedense, ama hem ücretsiz hem de şehirdeki ilk büyük etkinlik sayılır, tatilden sonra. Biraz dışarıda takılıp insanlara bakınıyoruz önce, birer içki alıp içeri giriyoruz Korhan Futacı konseri için. Bu kez fazla doğaçlamaya girmeden ve baymadan eğlenceli bir konser veriyor kendisi, sağolsun.
Ardından Babazula, yedi deliler dokuz oturaklılar çıkıyorlar sahneye, kavuklu solist boynunda çift sazıyla, solda iri yarı udi, ud çalarken saçları püfür püfür adeta 80ler Bon Jovi edasıyla, arkada baterist hafiften oynak-dansözü atıp bunu almışlar yerine-, sağda davulcu; ona laf yok adam işinde gücünde.
Derken bunlar yörükler misali kona göçe seyirci arasında ilerleyerek çaldılar söylediler oynadılar oynattılar...
Bana çok iyi geldi, eve dönüş imkansız gibi olsa da sonrasında, trafik akıl almaz da olsa, her şeyi unutturdu bu gece!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder