(30 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)
Sabaha korna sesleriyle uyanıyoruz; arabalarını bayraklarıyla donatan Arturlular, zafer bayramını tur atarak kutluyorlar.
Kahvaltımızı ettikten sonra denize inmek için hazırlanıyoruz, bu kez Tilki Koyu'nu deneyeceğiz. Eskiden, çok eskiden ben çocukken buraya teknemizle gelir denize girerdik. Taşlık ufak bir koydu, tamamen bakirdi. Yanımıza buz dolabında yiyecek içecek alır, şemsiyemizle gelirdik-ne güzel günlerdi!
Şimdi tesis kurulmuş, şezlong ve şemsiyeler var, aslında fena da olmamış hani. Artık kalabalığa yetmiyor Güvercin plajı, hem burası konumu itibariyle biraz daha durgun ve ılık oluyor rüzgarlı günlerde.
Deniz suyu yine serin ama fazla üşütmüyor, çok da kalabalık değil, bugünümüz keyifli geçiyor.
Bir de midye dolma getiriyorlar biranın yanına akşamüstü, daha ne isterim?!
Akşam yemekten sonra saçlarım henüz tam kurumamışken, sinemaya gidelim diye evden çıkıyoruz. Bu aslında pek mantıklı bir karar sayılmaz çünkü hava bayağı soğuk. Sonbahar gelmiş buralara...
Bir Hint filmi oynuyor bu akşam; aslında bize film bahane, açık hava sinemasında yıldız seyretmek şahane!
Film de gayet iyi çıkıyor üstelik; Lion, 5 yaşında kaybolan Hintli bir çocuğun Avustralyalı bir aile tarafından evlat edinilme hikayesi...
Bir tık duygusallığı uzatsa da, izlenmeye değer bir filmdi. Çocuğun oyunculuğu acayip, hikaye zaten gerçek olduğu kadar etkileyici...
Filmde üşüme rekoru kırdık yalnız; eve yürürken dizlerim kasılmış, her yanım tutulmuş ve burnum tıkanmıştı.
Hemen battaniyeye sarılıp uykuya daldık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder