30 Aralık 2011 Cuma
29 Aralık 2011 Perşembe
918
İnanmıyorum.
Ben sana inanmıyorum.
Bu tanrıya inanmamak gibi bir şey aslında-
Bir defa şüphe etmek aklına geldi mi, inanmak artık mümkün olmuyor.
Sanırım,
Geçen sene o gün
Bana yalan söylediğini ilk kez itiraf ettiğin gün
Bir Ekim akşamıydı, telefonda
Hala gözümün önünden gitmiyor
Önce inkar edip defalarca, sonunda mecbur kalmıştın kabul etmeye-
Gözümde öyle düştün ki, yerle bir oldun
Ben seni hep başkalarından farklı sanırdım oysa
O güne kadar-
Senin için değerli olduğumdan hiç şüphe etmemiştim aslında
O güne kadar-
Sağlam bir ilişkimiz yoktu henüz ama, olabileceğinden umutluydum
O güne kadar-
Boşuna ağlamamışım o gün, görüyorsun ya, boşuna değilmiş
Anlamıştım çünkü
Bundan sonra güvenemeyeceğimi.
27 Aralık 2011 Salı
26 Aralık 2011 Pazartesi
25 Aralık 2011 Pazar
915
Birlikte geçirdik 25 Aralık'ı, el ele...
Sabah patatesli yumurtalı kahvaltı ettik,
Sonra çıktık dışarı, otobüs bekledik
Bekleyelim, olsun!
Sahilde bir Mardin restoranına gittik
Çeşit çeşit mezelerden yiyip şarap içtik
Renklerine baktık, hepsinden tattık
Doyunca sokağa çıkıp uzun uzun yürüdük
Bir mağazaya girdik pantolon baktık
Bakalım bakalım!
Bu sene bambaşka geçti, gördün mü?
Beraber geçirdik 25 Aralık'ı, ağlamadan...
Akşam yavaş yavaş çökerken İstanbul'a,
İkimiz el ele geldik soğuk günün sonuna
Elimi bıraktın yalnız mahalleye yaklaşınca
Bırak, olsun!
Bu 25 Aralık'ta yan yanaydık, gördün mü?...
24 Aralık 2011 Cumartesi
22 Aralık 2011 Perşembe
911

(21 ARALIK ÇARŞAMBA)
"Ses-1 2!"
Öksürük
"Öncelikle kulaklarınıza vereceğim rahatsızlıktan dolayı şimdiden özür dilerim-Yapacak bir şey yok, ses budur!" dedim ve başladım anlatmaya...
Yıllardır tanıdığım, sevdiğim, saydığım, hepsinin ayrı ayrı kendine has huylarını bildiğim hocalarıma donmuş doğa kumaş koleksiyonumu anlattım.
20 Aralık 2011 Salı
19 Aralık 2011 Pazartesi
18 Aralık 2011 Pazar
908
Leonard Cohen'den:
İki kalıp sabunum var,
Badem kokulu
Biri sana biri bana.
Banyoyu doldur,
Birbirimizi yıkayalım.
Param yok,
Eczacıyı öldürdüm.
ve
Edip Cansever'den:
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
907
Gece
Bu gece buluşalım dedim, bir plan yapmadıysan
Evde kalmışsın, buluştuk, sinemaya gittik
Sonra dedim bir şeyler içmek istiyorum ben
Sokaktaki tek boş masaya oturduk, konuştuk
Ne olduysa birden kapkaraya kesti gece-
Bakıyordum, karşımdaydın, öfkeliydin
Suçluyordun
Senin yüzünden insanlarla konuşamadım dedin
Kırıldım
Ben böyle sevmeye alışık değilim dedin
Anlamadım
Şarap kadehi elimde kırıldı
Bu gece buluşmak istemiştim, rahatlamak için
Yanında uyuyup gece boyu sarılmayı düşlemiştim
Geceyi de özlemiştim hani, birkaç kadeh içmeyi
Ama rüzgar öyle sert esti, aldı götürdü hepsini
Kesti birden gece kapkaraya-
Sevgimden bunalmışsın sandım
Sandım ki
Sana verdiğim her şeyi toplayıp geri veriyorsun
Kırıldım desem- yetmez
Parça parça oldum
Paramparça oldum
Kapkaraya kesiverdi gece birdenbire-
Rüzgarlı bir sokak köşesinde ağladım
Düşündüm; bütün bunlar, şimdiye dek
Benim için, bizim için yaptıkların
Gerçek olamazdı zaten belki de,
Ama inanır mısın-son zamanlarda
Öyle inandırmıştın ki beni!
Utanıyordum kendimden ve hep korkuyordum
Bir gün bütün verdiklerini
Geri alacak mısın diye
O gün bugünmüş dedim
Parçalandım
Gece kesti aniden kapkaraya-
Her şey gözümde bitti
Telefonunu sildim, yazdıklarını silemedim
Bir kez daha okur öyle silerim dedim
Bana çok farklıyız dedin
İnanamadım
Başından beri hep ne iyi bir ikili olduğumuzu
Düşünmüştüm ben oysa
Beni dibime kadar anladığını
Şimdi sen başkalarıyla paylaştıklarını
Benle biriktirdiklerinden daha mı değerli görüyordun?
Kırıldım desem- vallahi yetmez
Bunun geri dönüşü yok dedim
Ben seni hayatımdan çıkarmak istemiyorum dedin
Ağlamaya başladın
Biliyor musun sen ağlarken küçülmüyorsun
Ben sadece beni rahatsız eden şeyleri söyledim dedin
Lütfen her şeyi yıkıp gitme dedin
Düzeltebiliriz dedin, her şeyi düzeltebiliriz
Ben dedim ki bu geceden geri dönüş yok
Yaptığım her şeyi yıktın sen-
Ben artık sana bir daha güvenemem
Ağlamaya başladın
Sağanak gibi
O an biliyor musun daha bir kapkaraya kesti gece-
Ben seni ağlarken hep sevdim, seviyorum
Özür dilerim dedim, çok kere dedim bunu
Pişmanım senle birlikte olduğuma-
Benden başkasıyla daha mutlu olurdun belki
Kim bilir belki ben zorladım seni buna
Kırk yaşında adamın dedin, ağlamasına bak
Ben senle yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim
Senin verdiklerinden rahatsız değilim-
Ama yetmiyorum sana, sen daha fazlasını istiyorsun
Öncekiler öyle bol vermişler sevgilerini,
Benimkini beğenmiyorsun
Bu gece buluşalım mı dedim, planın yoksa
Sıcaklığında uyumayı özlemiştim, sandım ki
Her zamanki gibi yine yatağa girip sarılacağız
Ama rüzgar öyle sert esti, aldı götürdü hepsini
Yağmur başladı
Sen de ağlamaya başladın
Sen ağlayınca ben dayanamıyorum
Niye sen demiyorsun ki hiç- ama ben inadına diyorum
İşte seni seviyorum!
Geçenlerde bana arkamda durduğunu hissetmiyorum dedin
Zorda kalınca hep hep başkalarından yardım bekledin
Ben sana onların verdiği güveni neden veremedim dedin
Üzüldüm
Yağmur ıslattı, rüzgar üşüttü, sesim kısıldı
Gece zaten katran gibi kapkaraydı
Bir taksi çevirdik, nasıl gittik bilmiyorum
Yine de eve gittik
Beni kimse senin gibi sevmedi dedin
İnanamadım
Hep başkalarını mutlu etmek uğruna beni kırdın dedim
Kırıldım desem yetmez
Ben sana neler yapmışım diye bağırdın, dövündün
Ağladın
Sen ağlayınca ben dayanamam
Sarıldım
Bırakmadım...
17 Aralık 2011 Cumartesi
906
14 Aralık 2011 Çarşamba
904
12 Aralık 2011 Pazartesi
11 Aralık 2011 Pazar
901
900

10 Aralık 2011 Cumartesi
899
(09 ARALIK CUMA)
"Bir süredir birbirimize istediğim kadar yoğunlaşamadığımızı hissediyorum" diyebildim sonunda, ıkına sıkına. "Ne bileyim işte-sanki eskisi kadar tutkulu değil, eksikliğini hissettiğim şeyi bilsem, sana söyleyeceğim..."
Düşündüm- otobüs yolculuğu boyunca düşünmüştüm de-neydi azalmış olan? Hala çok çekici bulduğum, sevdiğim bu adamla birlikteyken neden bazen aramızdaki şeyin sıradanlaştığını hissediyordum...?
"Ben seninleyken ne kadar güçlü hissederdim kendimi ilk haftalarda," dedim kırgın gözlerimle- "Yanında hafiftim, neşeliydim, şimdi aklıma takılan şeyler olduğu için sürekli endişeliyim, bu yüzden güçlü hissetmiyorum kendimi."
...
Akşam Beyoğlu'na çıktık, hava tahminimizden soğuktu, üşüyen boynumuzu yakalarımızın içine çeke çeke yürüyorduk. Arada bir gittiğimiz blues çalan bara girdik, herkes bizden küçüktü, oraya yabancıydık-yine de barda oturup öpüşürken hepsi bize bakıyordu.
"Yanımda hafif misin?" diye sordu, gözlerinde hem kırgınlık, hem de "Seni seviyorum işte görmüyor musun!" diyen bir ifade vardı, içime işledi.
Üzerime siyah dantel bluzumu giymiştim, altımda kıpkırmızı uzun bir etek...-eğilip boynuma kaçamak öpücükler konduruyordu, baktım-uykusu gelmişti, kalktık.
Otobüste acayip tipler vardı, bir ara kulak kabarttım bizim hakkımızda konuşuyorlardı-gerildim ama omzuna yatıp gözlerimi yumunca yol geçiverdi.
Eve yürürken gülerek dedim ki "Bence insanlar bizi kıskanıyor!" Sonra bizi kıskanan insanları saydık.
Yatağa önce girip makyajımı silerken beni bekledi, sonra sıcacık-hep düşlediğimiz gibi-sarılıp hemen uykuya daldık...
9 Aralık 2011 Cuma
898
7 Aralık 2011 Çarşamba
897
6 Aralık 2011 Salı
896
5 Aralık 2011 Pazartesi
895
4 Aralık 2011 Pazar
894
3 Aralık 2011 Cumartesi
1 Aralık 2011 Perşembe
890
29 Kasım 2011 Salı
28 Kasım 2011 Pazartesi
888
MEMORY
In the valley of Nis the accursed waning moon shines thinly, tearing a path for its light with feeble horns through the lethal foliage of a great upas-tree. And within the depths of the valley, where the light reaches not, move forms not meant to be beheld. Rank is the herbage on each slope, where evil vines and creeping plants crawl amidst the stones of ruined palaces, twining tightly about broken columns and strange monoliths, and heaving up marble pavements laid by forgotten hands. And in trees that grow gigantic in crumbling courtyards leap little apes, while in and out of deep treasure-vaults writhe poison serpents and scaly things without a name. Vast are the stones which sleep beneath coverlets of dank moss, and mighty were the walls from which they fell. For all time did their builders erect them, and in sooth they yet serve nobly, for beneath them the grey toad makes his habitation.
At the very bottom of the valley lies the river Than, whose waters are slimy and filled with weeds. From hidden springs it rises, and to subterranean grottoes it flows, so that the Daemon of the Valley knows not why its waters are red, nor whither they are bound.
The Genie that haunts the moonbeams spake to the Daemon of the Valley, saying, "I am old, and forget much. Tell me the deeds and aspect and name of them who built these things of Stone."And the Daemon replied, "I am Memory, and am wise in lore of the past, but I too am old. These beings were like the waters of the river Than, not to be understood. Their deeds I recall not, for they were but of the moment. Their aspect I recall dimly, it was like to that of the little apes in the trees. Their name I recall clearly, for it rhymed with that of the river. These beings of yesterday were called Man."
So the Genie flew back to the thin horned moon, and the Daemon looked intently at a little ape in a tree that grew in a crumbling courtyard.
27 Kasım 2011 Pazar
886
Kara Kitap'tan



25 Kasım 2011 Cuma
885
884
23 Kasım 2011 Çarşamba
21 Kasım 2011 Pazartesi
881
20 Kasım 2011 Pazar
880
879
"Should I trust you?"
18 Kasım 2011 Cuma
878
17 Kasım 2011 Perşembe
877
876
875
873
12 Kasım 2011 Cumartesi
871
10 Kasım 2011 Perşembe
870
8 Kasım 2011 Salı
867
Eskişehir'de Renkler
866
865


864
3 Kasım 2011 Perşembe
2 Kasım 2011 Çarşamba
31 Ekim 2011 Pazartesi
860

Samhain: İskoç-Kelt geleneğinde kasım ayının eski adı.
30 Ekim 2011 Pazar
859
29 Ekim 2011 Cumartesi
858
857
28 Ekim 2011 Cuma
856
27 Ekim 2011 Perşembe
855
26 Ekim 2011 Çarşamba
854
25 Ekim 2011 Salı
853
23 Ekim 2011 Pazar
22 Ekim 2011 Cumartesi
21 Ekim 2011 Cuma
19 Ekim 2011 Çarşamba
848
18 Ekim 2011 Salı
847
846
17 Ekim 2011 Pazartesi
845
844
14 Ekim 2011 Cuma
842
12 Ekim 2011 Çarşamba
11 Ekim 2011 Salı
10 Ekim 2011 Pazartesi
839
838
837

7 Ekim 2011 Cuma
6 Ekim 2011 Perşembe
835
5 Ekim 2011 Çarşamba
4 Ekim 2011 Salı
833
3 Ekim 2011 Pazartesi
832
1 Ekim 2011 Cumartesi
830

Paris'te geceyarısı: Nostalji dükkanlarından kimsenin ne işe yaradığını artık bilmediği eski eşya satın almaktan hoşlanan, en ilham verici edebiyatçıların, en büyük ressamların ve en güzel kadınların çağı olan 20'lerde yaşamış olmayı düşleyen, Paris'in yağmurda daha hoş gözüktüğünü düşünen nostalji tutkunu, biraz kayıp ve tutunamamış, iflah olmaz romantikler için güzel zaman...