18 Ekim 2011 Salı

846

(17 EKİM PAZARTESİ)

"İyi ki çağırmışsın!" dedim gece, uyku arasında sarıldığımızda.
"İyi ki geldin!" dedi, her kıpırdayışımda daha sıkı dolanarak bana.

Öyle güzel bir gece oldu ki bu; tekrar edilemez, tarif edilemez-ben hiç bu kadar rahat, böyle yakın olabilmiş miydim ona?... Balkonda soğuktan burnumuz buz kesmiş, Leonard Cohen şarkıları söylüyorduk ve kırmızı kapüşonun altından dudakları nasıl da muhteşem görünüyordu! Yine de yüzünde kırık bir ifade sezdim, içime işledi bu hali, anlamaya çalıştım-bu evi ve bu balkonu sevmiyordu, oysa ben ne olursa olsun, en azından sırf ben varım diye mutlu olmasını istiyordum. Ben hep onu seveceğimi, yanında kalacağımı, sığınmak ihtiyacı duyduğunda bana gelebileceğini söylemek, onu rahatlatmak isterdim, yapabilir miydim bilmiyorum.

Kanepeye uzanmış "Seni gerçekten özleyeceğim...!" derken gözleri doldu, içlendi, bense hiç üzülmesine kıyamazdım! Sarılmaktan başka nasıl avutabilirdim onu?? Geçmişini neredeyse tamamiyle biliyor, yaralarının sızısını en derinimde duyuyordum-bunları unutturmak için onu en tatlı yerlerini öpmekten başka ne yapabilirdim ki? Hafif kaçıyordu bütün bunlar, söylenenler ona bir şey ifade etmiyordu üstelik, buna rağmen ona benim tanıdığım en harika adam olduğunu tekrarlamak geliyordu içimden.

Bütün gece uyuyamadım, onun hemen uykuya dalmasına sevinerek sırtını bana dönmesini fırsat bulup sımsıkı sarıldım. Artık kış geldiğinden terlemedim, nefesimle onu da ısıtıyordum. Uzunca bir süre gözümü kırpmadım, ama sıkıntılı hissetmiyordum-ona sarılıp yatmak her şeyden huzurluydu. Bir ara, gördüğü rüyanın tesiriyle olacak, irkildi hafifçe. O anda daha sıkı sarıldım, teskin etmek için sırtını okşadım, sakince uyumaya devam etti. Arada bir uyanır gibi olup dönüyor, yine bana dolanıyor, karanlıkta gözlerini açmadan dudaklarımı bulmaya çalışarak öpücükler konduruyordu.

Bir şişe beyaz şarap içmiştik, bana büyük bir çanaktan beyaz üzüm yedirmişti. Birlikte geçirmeyi planladığımız bir geceye iş seyahati sebebiyle gelemeyeceği için üzüntülüydü, samimiyeti içimi burktu, kızamadım. Bütün gece düşündüm; bana istediğim her şeyi, hem de ondan hiç beklemeden, zaman içinde vermişti-daha ne isteyebilirdim ki?! Önceden nasıl da yabancıydı: adını doğru bildiğimden bile şüphe eder, evinden her ayrılışımda bir daha onu görmeyeceğimi sanır, iliklerime kadar işleyen yalnızlık duygusuyla üşürdüm... Her mutluluğa yaklaşılan anda manasız bir hiddetle birbirimize hayatlarımızda na kadar geçici ve alelade olduğumuzu tekrarlama ihtiyacı duyardık. Adeta nasıl güzel anlaştığımızı görmekten korkar gibiydik, sevgi sözü ise hiç telaffuz edilmezdi bile.

Bir baktım ki; her şey büsbütün değişmiş: ben ona sevgilim der olmuşum, eskiden eksikliğini her seferinde duyduğum emniyet hissi bugünlerde içimi rahatlatır olmuş. Önceden bana hiç içinden gelip de kendiliğinden bir güzel kelime etmediğinden yakınırdım, bu gecenin sabahında bana yazdıklarını okuyana kadar. "Gerçek bir sevgilisin" diyor ve bana teşekkür ediyordu-niçin? Çağırdığında hemen geldiğim, bir süre yanımda olmayacak diye mesele çıkarmadığım ve şafak sökmeden kalkıp ona tost yaptığım için miydi bu teşekkür? Fakat ben ona nasıl teşekkür edecektim?-bana değer vermediğini hissettiğim günler geride kalmıştı, artık o hayatımın, dahası benim bir parçamdı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder