(15 KASIM CUMA)
Yorgun ve hastayım hala; yine de hiçbir şey yokmuş gibi sabah kalkıp yogamı yaptım, kendime güzel bir kahvaltı hazırladım. Bütün gün hiç oyalanmadan bu halimle çalıştım, enerjim olmamasına rağmen planladığım işleri bitirdim. İnatla hastalığımı inkar politikası uyguluyorum.
Öğlen terapiye gittim; o odaya girince geçen hafta sinirlendiğim şeyleri söyleyemedim. Biraz belli ettim gerçi; burada aldığım tavsiyelerin beni derinden etkilemediğini söyledim mesela. Bir şeyleri değiştirdiğini, ama benim asıl sorunumu çözmediğini, gerçekte ihtiyacım olanın şefkat olmadığını söyledim. İyiyken herkesin iyi olduğunu, ben kötüyken kimsenin hiçbir şeyin bana iyi gelmediğini söyledim.
Beni yalnız buluyor, kendimi yalnızlaştırdığımı söylüyor... Belki de bu bendeki yalızlık hissinin bebeklik dönemime dayandığını, annem beni emzirmediği için kendimi ifade edemediğim dönemde başladığını düşünüyor. Kim bilebilir?
Bir şeyi çok derinlere gömmüş gibiyim, o kadar derinden ki gömdüğümü bile hatırlamıyorum. Ama bedenim anımsıyor, nöronlarım hatırlıyor...
Birini istemeden kırdığınızda, aynı zamanda ondaki değerinize emin olur musunuz?
Birine en ince yerinizden kırıldığınızda, aynı anda en yakın hisseder misiniz ona?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder