16 Ekim 2019 Çarşamba

3767

Bugünlerde 7:30 yerine 8:30 gibi uyanır oldum, vücut saatim otomatikman sonbahara aldı kendini. Sabah biraz maillerime baktım ve muhasebeye götürülecek faturaları kestim, 10 gibi annem geldi. Bugün birlikte kahvaltı planımız var, Moda'ya geçiyoruz. Hava puslu ve kapalı, yağacak gibi ama yağmıyor da-bir garip. Böyle havalarda gözlerim kurur lensler batar, kafamı toparlayamam ben.
Uzun uzun yürüyüp sonunda epeydir uğramadığımız Kemal'in Yeri'ne oturduk. Manzarası harika buranın ama kahvaltısı çeşitli değil. Olsun; peynirleri fena değil ve simit taze. Çay da hoşumuza gidince biraz uzun oturuyoruz. Konuştuklarımız annemin annesinden çektikleri daha çok; anneannemin aşırı sinirli titiz karakteri...
Ardından muhasebecime hızlıca bir uğrayıp terapi için Acıbadem'e geçiyoruz. Bu seansta kendimi Arda'dan bahsederken buluyorum, geçenlerde mesaj attı diye sanırım. Görüşelim dedi, hem görmek istedim hem de gerildim. Onunla buluşma fikri beni hem mutlu etti, çünkü kendimi iyi hissettireceğini ve destek olacağını biliyorum, hem de rahatsız etti. Çünkü üzüleceğimi de biliyorum.
Lisedeki ilişkimizi anlattım, benim için ne kadar mükemmel bir insan olduğunu. Beni her halimle görüp sevdiğini, ona her şeyimi anlatabildiğimi. Nasıl idealize ettiğimi, etrafımızdaki herkesin de ideal bir çift olarak bizi gördüğünü...
Ama bir de gölge tarafı olduğunu; geceleri içtikten sonra saldırganlaşıp milletle kavga ettiğini, başka birine dönüştüğünü. Benim hayatımda olan sevdiğim her ne varsa, okulum dahil, nefret ettiğini ve öfkelenince etrafı kırıp döktüğünü...
Hepsi geride kaldı, ama içimdeki izi baki kaldı. Buluşmayı ertelesem de, kaçış yok biliyorum ki bir gün yüzleşeceğiz. Onu bırakan benmişim gibi hissediyorum ve parka kedimi bırakmışım gibi suçluluk duyuyorum. Umarım iyidir ve beni affedebilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder