(31 AĞUSTOS CUMARTESİ)
Ne güzel bir akşam-adaya geldiğimiz her akşam güzel!
Daha önce görmediğimiz Kınalı'yı tercih ettik bu sefer, her adanın kendine has bir havası var ya; burası da daha bir yazlık site samimiyetinde, çocuk cıvıltılı, misketli, komşulu...
Yokuş aşağı "Anneciiim!" diye bağıra bağıra kaykayına oturmuş hızla kayan yumurcak pek tatlıydı :)
İskele tarafının sahil şeridini yarım saat içinde 2 sefer turlayıverdik, dönüp aynı yere çıktığımızı fark edince Mimoza'ya oturalım dedik. Masaların tümü rezerveydi, ayırtmasak yer bulamazdık. Bizim masamız, Eylül'ün kokusunu duyduğu gibi serinleyen, rüzgarlı kapalı havanın dalgalandırdığı bu akşam, denizin hemen dibindeydi.
Zengin sayılamayacak meze tepsisinden klasik bir kaç şey söyledik, Yeni seri bir küçük açtırıp sakin sakin, karnı tok kediler gibi usul usul sohbete başladık. Tam bir Eylül akşamı!
Bu erken sonbahar huzurunu maceraperest ruhla bölen tek gelişme; adada elektriğin kesilmesi oldu; Alacakaranlık kuşağı gençler uluyarak hızlı hızlı yürümeye başladıklarında, sokağın iki yanına adım başı yanan tenekeler konmasıyla, zifiri karanlıkta vapur bekleyen distopik kalabalığın görüntüsü ile filan, hepten bir korku filmi atmosferine büründük ve tatlı tatlı birbirimize sokulup ürpermenin tadını çıkardık...
Sevgilinle korkmak gibisi yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder