"Bunu kaybedersek çok şey kaybederiz." dedi, sesi endişeliydi.
"Biliyorum." dedim çaresiz hissederek.
"Başından beri sahip olduğumuz en güzel şey buydu... Kavga ettikten sonra sevişerek barışırdık." itiraz ediyor, kabul etmek istemiyor gibiydi.
Benimse suskunluğum kabullenişimdi.
Biraz geriledim, mesafe koydum aramıza, durumun ciddiyetinin farkında olduğumu belirtmek için.
Sıkıntılı nefes alıp verişlerini dinlerken suçlu hissediyordum.
Aklımdan her geçeni anlatsam onu kıracağımdan korkuyordum, ama ben de çok yalnız kalmıştım.
Kimseyle konuşamazdım, hiçbir şey de yapamıyordum, sadece düzelmesini bekliyordum.
"Eskiden seni her an kaybedebileceğimi düşünüyordum." diye başladım geçmişimizi hatırlamaya;
"Birlikte karar vermemiz gereken durumlar veya halletmemiz gereken işler yoktu, sorumluluklarımız yoktu yani, sadece yaşıyorduk..."
"Ne yani yeniden o günlere mi dönmek istiyorsun?" anlamak istemiyor gibiydi, kızgın olduğu zamanlarda yaptığı gibi.
"Hayır, ama açıklamaya çalışıyorum sana... Birlikte yapmamız gereken o kadar çok şey var ki, diğerlerine vakit kalmıyor işte. Birinden fedakarlık yapmamız gerekiyor ve gündelik işler bizim baş başa zamanımızdan çalıyor."
Bir süre sessizleşip uzaklaştık, sonra yavaş yavaş ikimiz de hatırlamaya başladık; ne günlerdi...
Selanik'teki geceyi, Çamlıca'daki evi ve bizi biz yapan her şeyi anarken birbirimizi usul usul okşuyorduk.
Onu öpmeyi çok özlemiştim, her şeye boş verip bir şişe şarabı çimenlerin üzerine yayılarak şişeden içmeyi çok özlemiştim...
"Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde:
Senden ayığız bu sarhoş halimizde.
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?"
Senden ayığız bu sarhoş halimizde.
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder