Akşam sinemaya gideriz demiştik, ama işlerim yetişmeyince evde kaldık. Madem ki evdeyiz, bari Black Mirror'un son bölümünü de izleyelim de bitsin rahatlayalım, dedik...
Zaten çok iyi başlayan bir dizinin her sezon üzerine ekleyerek götürmek, kolay olmasa gerek. Çok sağlam bir iş cidden, hiçbir bölümü boş değil, her biri farklı tatta ama ortak bir yönleri var.
4. sezonu da ilki kadar büyük heyecanla izledim ve birkaç günde bitirdim. Sanırım izlemesi keyifli olan %98 uyumlu çiftin hikayesi bir yana, en etkileyici bölüm sonuncusuydu.
Black Museum, aslında insanların trajik öykülerinin korkunç hatıralarını sergileyen bir nevi yeni model işkence müzesi...
Ziyaretçi genç kız ile birlikte biz de sırayla izliyoruz: teknoloji marifeti bir başlık sayesinde, karşısındakinin hissettiklerini aynı şekilde algılayabilen doktorun zamanla acıdan zevk almaya başlayan ruh hastasına dönüşmesini, ardından annenin bir araba tarafından ezilip komaya girmesiyle mutlu aile tablosu bozulunca, babanın aldığı kararla annenin bilincini kendi bilincine yerleştirmesini seyrediyoruz.
İlk öyküyü fazla vulgar bulsam da, ikincisi bana düşündürüyor: birbirini çok seven karı-koca veya sevgili, birbirlerinin beyni içine girebilseler de her gördüklerini, hissettiklerini algılayabilseler kimbilir nasıl nefret ederlerdi birbirlerinden... Aslında yeterince yakından bakmak yeterli- nefret etmek için herhangi birinden!
Kapanış öyküsü bir intikam hikayesi; elbette diziye yakışır şekilde ileri teknoloji sayesinde alınan bir intikam...
Keyifliydi, umarım devam eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder