(21 OCAK PAZAR)
Dün fazlaca yürümüştük, bugün de yollarda geçti ama arabada-anlatayım:
Eşimin teyzesine kahvaltıya gittik, bu küçücük evde anne kızdan başka bir de üniversiteyi İstanbul'da kazanan yeğen kalıyor. Eşyaların üst üste olduğu ve ayakkabıların kapı önünde yığıldığı, komşuların birbirini tanıdığı ve patates soğancının arabayla geldiği bu eski ev bana amcamın evini anımsatıyor...
Artık tahıl ve şekeri hayatımızdan çıkardığımız için, bu kahvaltıda peynir, haşlanmış patates ve haşlanmış yumurta ile doyuruyoruz karnımızı.
Bir süredir görüşmemiştik; sohbet ediyoruz biraz. Öğleden sonra Emirli'ye gitme planımız vardı, haydi hep birlikte gidelim diyoruz. Hava da berbat; hem soğuk hem yağmurlu...
Köpekler hep aç, ama bir tanesi hariç uyuzun iyileştiğini gördüm, sanki bana durumları birazcık daha toparlamış gibi geldi. Belediye haftada 1 ekmek atıyor, biz de haftada 1 mama dökebilsek ne iyi olur.
Elimizden geldiğince yardım edeceğiz bu köpeklere, çok da sevilmeye muhtaçlar!
Çamurda bata çıka mama dökerek evimize doğru gidiyoruz, elbette ev buz gibi, hemen bir şömine yakıyoruz. Ateşin karşısında birer kahve içip ısınıyoruz.
Fazla oturmaya niyetimiz yok, havanın daha iyi olduğu bahar aylarında yeniden gelmek üzere kalkıp yola çıkıyoruz. Ümraniye'ye varmışken teyze telefonunu bulamadığını fark ediyor. Mecbur gerisin geri dönüyoruz, telefonunu alıp onları Kanlıca'ya bırakıyoruz tabi, bütün günümüz böylece yollarda geçmiş oluyor.
Akşam eve vardığımda çok acıkmış ve sıkılmış hissediyorum, biraz da içten içe öfkeliyim galiba. Neden hep ben fedakarlık yapıyorum eşimin ailesi için? Nedense bana hiç yararları yok, hep bir çeşit zararları dokunuyor ama...
Zaten eşimin de son haftalarda sürekli rahatsızlanması, bir akşam belinin ertesi akşam sırtının tutulması beni biraz sıktı ve yordu son zamanlarda, hep bir engel var baş başa mutlu vakit geçirmemiz için sanki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder