22 Ocak 2014 Çarşamba

1673

Miladi

Bu, sakin ve hafif çisentili Kadıköy akşamından aklımda kalan söz parçaları:

"Yine de biz o günleri her şeye rağmen birlikte geçiriyorduk..."

"Sen benim başkalarıyla vakit geçirdiğimde çok fazla şey paylaştığımı zannediyorsun, oysa yanılıyorsun. Başkalarıyla çok şey paylaştığım için senden uzaklaştığımı sanıyorsun, tamamen yanlış bir yerden hareket ederek..."

"Sen de sana çok değer verdiğimi unutma. Benim sevgiyle alakalı bir sorunum yok ki; tabi ki seni seviyorum..."

"Ağlayasım var..."

"Düşünüyorum, söylediklerini düşünüyorum da; acaba ben çok mu anlayışsızım, çok mu vurdumduymaz bir adam olmuşum fark etmeden..."


"Sana geçen akşam telefonda da söyledim; ben seni öyle kolaylıkla hayatımdan çıkarabilecek bir durumda değilim. Öyle olsaydım zaten şimdi burada olmazdım, aramızdaki şeye istinaden ben şu an burada oturuyorum. Ve bunu hala bilmiyor olmana üzülüyorum sadece...

"Sen bana hep tanıştığın insanları, onlardan nasıl etkilendiğini anlattın. Ben kendi kendime düşündüm; senin gibi biri nasıl böyle insanlardan etkilenebilir? Senin gibi biri...? Elbette ben evde otururken sen o partilerdeyken ben geriliyordum, ama kız arkadaşını kontrol eder gibi sürekli arayıp sormak bana göre değil. Ben öyle biri değilim, biliyorsun."

"Ben senin içine düştüğün vaziyete getirmezdim kendimi, biri aniden böyle bir şey yapmaya kalksa; en azından ne yapmaya çalıştığını sorardım ve çok zor da olsa gelip sana söylerdim."


"Bu ilişkide bunu herkes benden beklerdi, kimse senden beklemezdi çünkü sen öyle biri değilsin."

"Seni yeterince beğenmediğim ve değerli bulduğumu ifade etmediğimi, bu yüzden hemen sana hayran olan başka erkeklerin kollarına atılmanı kabul etmiyorum. Benim sana az verdiğim şeyler olabilir, bazı eksikliklerin olduğunu kabul ediyorum ama; bunu kabul edemiyorum. Kabul etsem daha kolay olurdu, ama hep kendime neden diye soruyorum. Neden Rana?..."


Bir ikisini gülümseyerek, bir parçacık olsun rahatlayarak, bir kısmını içim ezilerek pişmanlıkla dinledim. Yüzüne baktım, kırgın gözlerine, sana geçmişini anımsatan yeni endişeler verdiğim için içimden kendime lanet ederek yüzüne baktım. Kadıköy'de ilk defa girdiğimiz ucuz bir barda oturuyorduk ve ilk şarkı "Devil went down to Georgia" çalmıştı, Charlie Daniels Band'ten...

Bizim için önemi bir akşamdı, sanırım bir milattı bu konuşma.

"Neden tekrarlandı? Şimdi büyük bir sorunumuz var!" diye isyan ettiğinde bile, nasılsa umutlu hissettim kendimi.

Vardır bu histe bir hikmet herhalde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder