(21 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)
Erkenden kedilerim tarafından uyandırıldığım bir güne merhaba, öce sabahın körüde Latte geldi gitti rahat durmadı, ardında Karamel kedini sevdirmeye yatağa çıktı, bir yadan Bücürto miyavlamaya başlayınca artık kalktım.
Hepsini sırayla gazını aldıktan sonra Bücürcaımla kahvaltı ettik; birazcık yumurta ve peynir yedi.
Bu arada saat 7:30 oldu ve ben yogaya başladım, bitirip duşumu aldıktan sonra mutfağa su içmeye girdiğimde bir de ne göreyim-balkon camı ardına kadar açık, kedilerin 3ü orada yatıyor bir tek Karamel kızım yok. Hemen refleks olarak evde Karamel'i aramaya başladım, kanepelerin altına ve dolapların üstüne baktım, adını seslendim, yaş mama açtım-yok!
Sinirlerim gerildi bir anda, düşmüş olmasın diye paniklemeye başladım, bir yandan aramayı sürdürdüm. Dolapları açıp içlerine baktım, barbekünün bacasına bile baktım-yok yok yok!
Delirmek üzere balkondan aşağı baktım, orada yatan beyaz bir kedi görmek en büyük kabusumdu, ama hiçbir şey görmedim. Evde duramayıp aşağı indim bir avazda, ellerim ayaklarım titreyerek arabaların altlarına, çalıların diplerine baktım. Yok.
"Sen akıllı kızsın, atlamazsın aşağı, haydi çık ortaya..." diye diye aranmaya devam ettim evde, ne yaparım çıkmazsa diye düşünürken ve artık tükenmişken nasıl olduysa bir anda ortaya çıktı. Rahatladım tabi ama ömrümde ömür gitti. Yerde ölüsünü aramak korkunçtu.
Bir müddet kendime gelemedim, kahvaltımı zor yedim. Neyse zamanla sakinleştim ve işlere koyuldum. Hava mis gibi; en sevdiğim seri yağmurlu sonbahar havası, erkenden de kalkınca eskizlerimi bitirdim.
Öğlen dışarı çıkıp dükkana uğradım, ev için alışveriş yapıp terapiye gittim. Terapide önce tatilden bahsettik ve ben her şey yolunda giderken bile içimdeki boşluk hissini anlattım. Hani bazı geceler yatağa girmemi engelleyen, o bir şeyler tam olmadı duygusunu, o eksiklik hissini...
İçimdeki huzursuzluk veren bu eksiklikten kurtulmak için bazı geceler şiir okuyup çoğunlukla piyano çaldığımı, belki de bunun beni yaratıcılığa sürüklediğini söyledim.
Oradan girip çocukluğumdan çıktık ve kaçınılmaz olarak mevzu babama geldi. Dedemin bir gün beni ağlarken gördüğünde, neden ağladığımı sorduğunu ve benim parmağımı sıkıştırdım yalanını uydurduğumu anlattım. Dedem "Ben senin neden ağladığını biliyorum." demişti, hiç unutamam bu anımı. O andan beri ben hep dememle birbirimize benzediğimize inandım. O beni anlar, çünkü o da benim gibi, dedim hep...
Günün geri kalanında annemle mahallenin ekşi maya fırınında çay içtik, biraz yapmak istediğimiz projelerden bahsettik. Onu son zamanlarda kötü görüyorum ve moralim bozuluyor bu haline. Hem bel rahatsızlığı hem biraz vazgeçmişlik hali beni endişelendiriyordu, bugünden itibaren daha iyiye gidiyor. Anneme daha çok vakit ayırmak istiyorum, umarım birlikte keyifli bir şeyler yapmaya fırsatımız olur daha...
Akşam yemekten sonra veterinere gittik, Bücürto'nun alçısını çıkarttırmaya. Tabi ki öncesinde 1 saatten fazla bekledik, bu sırada mahallenin kedilerini doyurduk. Alçının çıkartılması bu kadar mı zorlu bir işmiş doğrusu şaştım kaldım. Hayvancağızın etinden et koparırlarmış gibi bas bas bağırması, alçının bacağa yapışmış gibi çıkmaması, veteriner alçıyı keserken acaba bacağını mı kesti diye endişelenmem, hatta bu kadar bağırdığına göre yanlışlıkla alçıyı sökerken bacak tekrar mı kırıldı yoksa diye strese girmem derken sonunda bayılacak gibi oldum. Gözlerim karardı midem ağzıma geldi odadan çıktım, travmatik bir deneyimdi.
Bücürto sonrasında tüm gücü tükenmiş vaziyette saldı kendini kaldı, başını kaldıramadı 1-2 saat daha. O kadar endişelendim ki; onu hiç bu kadar kötü görmediğim için çok korktum. Veterinerin pis kokulu basık havalı ortamında gergin bekleyiş sürdükçe iyice fena olduk ve sonunda eve döndük. Neyse ki eve gelir gelmez biraz kendine geldi, su içti, sanırım zamanla iyileşecek. Umarım bir daha başına hiçbir kötü şey gelmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder