26 Aralık 2016 Pazartesi

2739

(23 ARALIK CUMA)

Bugün için planlarım var; ilk iş Işık Üniversitesi'nden sertifikamı alacağım, hazır Maslak tarafına geçiyorken de annemle biraz gezeriz diye düşündük sonrasında.
Havanın soğuk ve ıslak olmasına aldırmadan erkenden uyanıp yola düştük, Beşiktaş vapurundan inince başbakanlık ofisinin yanındaki sokağın hala kapalı olmasına isyan eden bir hanımla isyandaş olduk.
Minibüslerden birine atlayıp hemen Işık'a vardık, ama eğitime giderken her gün girdiğim yan kapı kapalı olunca önce ön kapıya sonra da güvenlik geri gönderince arka kapıya yürümek zorunda kaldık. Bu arada ayının teki tarafından baştan aşağı ıslatıldık!
Söylene söylene okulun tuvaletinde kendimize gelmeye çalıştıktan sonra sertifikamı aldım, hayırlı olsun.
Bir çay içip kurumaya çalıştık bu ruhsuz kantinde, fazla oyalanmadan kalkıp UNIQ'e gittik.
Buradaki tasarım günlerini gezmek istiyoruz, çok az stant olması biraz hayal kırıklığı yaratsa da sevimli şeyler var: en çok seramik bardaklara ahşap altlıklar koyan kızın masası ile Arap harflerinden gümüş takılar tasarlayan hanımın işleri ilgimi çekiyor.
Öğlen yemeğini burada gözümüze hoş gelen bir restoranda yiyoruz; hindi tandır ve patates graten yanında brüksel lahanası. gayet başarılı bir konseptleri var, lezzeti de beğendim.
Yukarıdaki galeriye çıkıyoruz, küçük bir de müze shop var burada; içinde seramik kupalar, değişik takılar, bez çantalar, türlü ufak tefek ıvır zıvırlar var- Türk tasarımcıların işleri hepsi.
Ürünlerden ziyade içerideki çocukla tasarım algısı üzerine konuşmak keyifli geliyor bize, naif ve birikimli biri olduğu belli, kendisi mimarmış.
Farklı şeyler görmek ve aynı dilden konuştuğum birine rastlamak iyi geliyor şimdiden bugün bana!
Sıradaki durağımız Kanyon, evet alışveriş merkezi, pek de bir numarası yok aslında ama en alt katta yılbaşı pazarı adı altında yine genç Türk tasarımcıların stantları varmış.
Burada da çoraplar, benzer seramik ürünler, kanaviçeler, mumlar, plaklar gibi hediyeliklere bakıyoruz...
Hava iyice sulu kara çevirdikten beri burada gezmek de zorlaştı, zaten hiç bilmediğim bir yer; merdivenleri bile bulamıyorum. Fazla uzatmadan bir kitapçıdan takvim alıp, bir mağazadan da kazak bakıp günü tamamlıyoruz.
Kahve yanında sakızlı kazandibi molası veriyoruz dönüşe geçmeden önce, dışarısı buz gibi ve yağmur hız kesmemiş.
Gültepe'nin ara sokaklarından biraz zorlanarak da olsa ana caddeye çıkıp akşamüstü yine vapurla Kadıköy'e geri dönüyoruz.
Adım sayısında rekor kırmışım; oradan oraya o kadar yürüdüm ki topuklularla tabanlarım patladı, fena yorgunum bu akşam. Ama çok da iyi geldi, kısır döngüden çıkıp farklı şeyler görmek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder