(04 ARALIK PAZAR)
Sonunda sadece kendime ayıracağım bir gün!
Kahvaltıdan sonra rahat rahat hazırlandım; saçlarımı maşaladım, ben makyaj yaparken bir yandan becerikli kocam hasarlı olan elektrik düğmelerini değiştiriyordu.
Öğlen çıktık sokağa, karşıya geçtik, bu yolu bile özlemişim!
İstanbul'a öyle bağlıyım ki; bir mevsimini kaçırınca içime hasret kasveti çöküyor.
Bu sene malum evlendik, sonbaharı yakalayamadık; ne film festivaline bilet aldık, ne Sultanahmet gezisi yapabildik. Bu yüzden mi bu kadar yavan geliyor bana hayat?
Pazar günü diye mi her yer kapalı, yok ama kiralıklar da asılı oraya buraya. Terk edilmiş hali içime dokundu Beyoğlu'nun-teselliler birer birer yitiyor mu yoksa?
Farkında mıyız bu çöküşün, teker teker kaybettiğimiz yerlerin, insanların...?
Hüzünlü bir ben miyim, kapalı kepenkler ve ruhsuz kalabalıklar arasında yürürken bu caddeyi?
Bir tek teselli kaldı geriye: hayat her zaman değişip dönüşmekte, öyleyse sıradakini bekleyelim umutla...
Enteresan insanlar topluluğu son zamanlarda Karaköy'e aktı bildiğimiz gibi, hatta çoğu karşıya geçip Kadıköy'e geldi-hayat değişiyor dedim ya-bu her zaman kötü değil belki de.
Sürdürülebilir moda sergisini gezdik Pera'da bir otelin bodrumunda; sırf bu zindanvari loş, taş sarnıçta olmak bile ilham verici...
Çıkışta yerinden edilen ama lezzeti hiç değişmeyen pastahanede profiterol yedik. Sıraselviler'den dolana dolana geldik vapura, Van kahvaltı evi de hala orada ve hala kalabalık. Eve dönerken ne yesek, diye düşündük.
Spagetti bolonezin yanına kırmızı şarap açtık, Ersin abinin gönderdiği papatyalar yine masada...
Nasıl oldu nereden başladık: Livaneli'den girdik Bülent Ersoy'dan çıktık, şarap bitince yenisini açtık, içli içli şarkı söyledik...
Böyle akşamlara bayılıyorum-tam da istediğim, ihtiyacım olan şey!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder