21 Mart 2015 Cumartesi

2094

(18 MART ÇARŞAMBA)

Kendi başıma Hindistan sokaklarında maceraya daldığım ilk gün-hadi hayırlısı!
Bugün biraz daha iyi hissedince dışarı çıkmayı göze aldım ve Varanasi'nin tapınaklar bölgesine doğru yola çıktım.
Gerçi burası 3milyon nüfuslu ve kişi başına 1 tapınak düşen bir kutsal şehirmiş; yerlilerin dediğine göre.
Hindular, Budistler,Sihler ve Jainistler ile Müslümanlar ve Hristiyan azınlık bu şehirde iç içe; sokakların bir başında bir ortasında bir sonunda tapınaklar var...

Aklımda Sarnath Budist tapınağını görmek var; yakın sayılır.
Burası güzel bir bahçe içinde sakin bir yer, dev Buda heykeline uzanan yolda bir süs havuzu kenarında çiçekler var...
Yine benle fotoğraf çektirmek isteyen komik tiplerle karşılaşıyorum; yanyana poz vermek için birbirlerini itiyorlar! Defalarca aynı pozu vermekten sıkılıp durumun tuhaflığından utandıktan sonra kendi yoluma gidiyorum.
Dev Buda heykelinin altında yine Buda'nın hayatını anlatan rölyef ve heykelcikler var.
Daha sade ve sessiz bir tapınak burası; heykelleri çevreleyen metal demirlere sarı bayraklar üzerime yazılı dualar bağlanmış. Tibet-Nepal kültürü..
Yan tarafta asıl tapınak; cephesinde elini kaldıran Buda heykeli görüyoruz: şiddeti durdurmak için avuç içini bize doğrultan Buda...
Kapı önünde ayakkabılarımı çıkarıp içine giriyorum; soğuk mermer bir odacıkta yine büyük bir Buda heykeli duruyor.
Ayakları dibinde minik bir sunakta yakılmış tütsüler ve çiçek yaprakları var, insanlar birer ikişer bu gri odaya girip heykeli öpüyor.
 Dışarıda yine Buda'nın hayatının farklı dönemlerini betimleyen heykeller var.
Budizm bir dinden ziyade, disiplin sayılır; bir liderin öğretisi aslında.
Sarnath geyik parkı; Buda'nın aydınlandıktan sonra ilk dersini verdiği yer olduğu için kutsal kabul ediliyor. Tapınağın ilerisindeki geyik parkında bir stupa var, onu görmeye gidiyorum.
Geniş yemyeşil bir alana yayılan Budist kalıntılar arasında gezinirken derim nefes alıyorum...
 Birazdan stupa önünde çekik gözlü bir grup budist şarkılı bir ayine başlıyor...
Bu kadar Budizm bana fazla deyip, yakındaki Jain tapınağına yürüyorum. Yollar yine toz duman korna, iki yanda ne idüğü belirsiz tezgahlar...

öğleden sonra hepten bastıran pis sıcakta burası nefis serin bir vaha!
Deri eşya ile girilmeyen bu renkli tapınağın kapısındaki gönüllü bana Jainizm'in temel prensiplerini resimlerle anlatıyor: doğaya mümkün olduğunca yakın bir yaşam sürmek...
Jain olmak hiç kolay değil; vejeteryan olmak ve hiç bir canlıya zarar vermemek ilk şart. Sinek dahi öldürmek yasak zira sinekle aynı mertebedesin. Mümkün olduğunca tek parça beze sarınıp yayan gezeceksin; taşıma araçları yasak ve en ideali çırılçıplak dolaşmak. Yatakta değil hayvanlar gibi bir köşede uyuyacak ve asla hiçbir şeye sahip olmayacaksın.

Şiddetin en hafifini dahi yasak eden bu dünyanın en naif dinini saygıyla tanıdım. Aslında resmen; insanoğlu bir çim yaprağından farksız yaşamalı diyor; doğanın zararsız bir parçası olmalı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder