26 Ekim 2013 Cumartesi

1584

(25 EKİM CUMA)

"O son Brezilya romunu içmeyecektik!"

"Bu gece hiçbir şey dans etmemize mani olamaz!" diyerek meydan okuduğumuz evrenin bize şaka yapmasıyla başladı: beklediğimiz grup çalmıyordu.
Olsun-iki tekila shot ile ısındığım gece, saç diplerim terlemeden elimden kurtulamazdı!

Yine kısa bir dans gösterisi sergilerken pek eğlendiğimiz mekandan çıkıp Tünel'e indik, tanıdık barlara sırayla uğrayıp insanlara selam vermeye, sohbet etmeye başladık. Black Jack, white Jack, tatlı-ekşi kokteyl shot, arada 1-2 biranın ardından adını anlayamadığımız bir Brezilya romu ikram edildi, en içimizi yakan da bu oldu sanki. Her zamanki durakta sonlandırdık geceyi; ikimiz çakırkeyif, üçüncümüz elinde bardan çaldığı Jack şişesiyle yakalanmış vaziyette ve barmen hepimizden daha sarhoş halde barı kapatırken bir Alman kızla Avrupa'nın sıkıcı ve eğlenceli şehirlerine dair komik muhabbetler dönmekteydi.

Lezbiyen bir çift olmadığımıza ikna etmek için biraz uğraştığımız sevgili Eva ile cumartesi gecesi aynı barda görüşmek üzere vedalaşıp, hep birlikte eve dönüş yoluna koyulduk-yol üzerinden menemen malzemesi almayı ihmal edemezdik elbet!

Biber, domates ve yumurtamız varken kendimizi daha neşeli hisseden bir gurubuz...

Kendini o gece yaptıklarından ve yapabileceklerinden mesul tutmayan sevimli barmene biraz şefkat göstermek, yürürken bir parça destek olmak zorunda kaldım. Hafiften başım dönmeye başlamışken anaç ev sahibesi tarafından yatırıldığımı anımsıyorum, sonra bir an hayal meyal odaya birilerinin girdiğini ve sinsice yanıma yatmış adamı kaldırıp kanepeye götürdüklerini hatırlar gibiyim...

Epey eğlenceli ve yine değişik geçen gecenin sabahında, bardak bardak su içmek isteyerek uyandık, fincan fincan kahve içmek isteyerek evden çıktık, önce tuzlu sonra tatlı bir şeyler yemek isteyerek Karaköy'e vardık ve sinir bozucu cuma öğlen trafiğini atlattıktan sonra "hiç kalkmak istemediğimiz cafe"yi bulduk.
Gölgeli kuytu sokakta üzüm bağı altında oturup biraz gevşemenin tadını çıkardık, Güneş'i takip ederek sokaklarda dolandık, sonra hadi Eminönü'ne geçelim dedik.

Eminönü'nde çok şekerli bir tütüncü amca bizle tanışmayı bekliyordu zira.

Tütünümüzü alıp puzzlecıya gittik. Evet "puzzlecı".

Deniz havasının da çarpmasıyla hala hafif akşamdan kalma vaziyette bu güzel izin gününü kapattık.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder