(1 EYLÜL CUMA)
Bugünü nasıl yazacağımı bilemiyorum, bir süredir belki yazmayı ertelemem bu yüzden. Şimdi deneyecek cesareti buldum:
Akşam kızları uyuttuktan sonra fenere yürüyelim dedim, benim için bir ritüeldir her sene...
Bu akşam da mama dağıtarak yürüdük, fenerin oraya çıkıp geri döndük, tenis kortlarının yanından yürüyorduk ki, o anda bir kedi tam önümüzden yola çıktı. Hatta çıkacakmış gibi yol kenarına gidip duraksadı, dönüp bize son bir bakış attı, sonra yola fırladı ve gelen arabanın altında kaldı.
Her şey gözümüzün önünde öyle birdenbire oldu ki inanamadım, göz göre göre oldu, yine de hiç beklemiyordum. Araba geçip gittikten sonra boynu dönmüş, kasılmış bir halde yerde titreyişini gördüm, zihnime nakşeden ölümünü seyrettim.
Elbette durmadık, kediyi yerden alıp kucakladık, yanımıza gelenlerden yardım istedik, veterineri aradık, ama kedi elimizde son nefesini verdi. İnsanlar öfkelendi, çocuklar güldü, kimisi tiksintiyle baktı. Çaresizlikle sinirlenip elindeki bir şeyi fırlatan, arabanın arkasından bağıran oldu. Tüm bunların ortasında ben sessiz kaldım- bunların anlamı yoktu onun için artık, birkaç adım yürüyüp kenardaki banka oturmak istedim.
Gözlerim hafiften kararmaya başlamıştı, birden midem bulanıp başım dönmeye başladı. Meditasyona oturdum; gözlerimi kapatıp nefesime odaklandım, sırtımı dikleştirdim. Ağır çekimde sanki bütün duyularımın benden uzaklaşmasını seyrettim; kulaklarım uğuldamaya başlayıp sonra duymaz oldu, gözlerim kapalıyken sanki içsel gözlerim de kapandı, zifiri karanlık oldu.
Ölüm böyle bir şey olacakmış demek, diye düşündüğümü hatırlıyorum en son- sonrasını hatırlamıyorum. Bayılmışım.
Tamamen karanlık dediysem, aslında bir izleyen vardı yine de. "Ben" den öte bir "ben" sanki bir yere gitmiştim, başka bir zamanda veya yerde gördüm kendimi. Yalnız değildim, birkaç kişiydik ve sanırım bir kayığa binmeye çalışıyorduk aceleyle, sırtımızda pelerinlerimiz vardı ya da belki hepsini sonradan uydurdum-bilmiyorum.
Ayılışımı hatırlıyorum; doğumdan sonra narkozdan uyanır gibiydi, ya da belki fazla şarap içtiğim gecenin ardından olduğum gibi. Nerede ve kim olduğumu hatırlayamayarak açtım gözlerimi, tam kendimde değildim henüz. Yavaş yavaş görüşüm ve duyuşum geri geldi, terlemiş olduğumu fark ettim, düşmüş olduğumu anladım, yuvarlanmış olduğumu idrak ettim. Saçlarıma otlar karışmış ve tek omzum çizilmiş, kalçama doğru bacağım ezilmiş, çeşitli yerlerim ağrıyordu. Sol kulağımda kesilmiş gibi yakıcı bir acı vardı ve çınlıyordu. Normalmiş gibi ayağa kalkıp yürümeye başladım eve doğru; sanki kusacak ya da altıma kaçıracak gibiydim. Kedinin öldüğünü hatırladım.
Yatağa girerken tir tir titriyordum hala, rüyalarımda bile kendime gelemedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder