18 Mart 2018 Pazar

3187

(17 MART CUMARTESİ)

Ne uzun gündü ama!

Pert gözlerle uykusuz başlayan cumartesi günü, mükellef bir kahvaltının ardından haftalık pazar alışverişimizi yapmaya çıktık. Bahar geldi geliyor, tezgahlarda yaprak bezelye ile pırasa yan yana.
Şeker gibi portakallar, pembe sulu elmalar, bebek avokadolar ve rengarenk mis gibi otlarla dolabımızı doldurduktan sonra ikimiz de biraz dinlenmeye çekildik.

Akşamüstü kendimizi daha iyi hissettiğimizde evden çıkıp Feneryolu'na kadar ara sokaklardan yürüdük, çiçeklenmiş bahar ağaçları arasında kar yağar gibi, gözümüz gök yüzünde uzun uzun yürüdük... Çoluk çocuk parklara doluşmuş aileler gördük, yol kenarlarında kendine yatacak yer bulmuş miskin kediler, inşaatlar arasından çabucak geçmeye çalışırken kalan son bahçelerde erken açmış papatyalar gördük...

Kuaförüme uğrayıp dün bakım yaptırdığım saçlarıma rötuş fönü çektirdikten sonra, caddeye yürüyüp birer kahve içmek istedik. Maç kalabalığı hafta sonu güzel havaya denk gelince iyice her yer dolmuştu, bu arada çingenelerde altın kadehler bitmişti.

Kahvelerimizi içip kalktık, 20 bin adım attığımız günün şerefine akşam Bolonez soslu penne yapmaya karar verdik; Bologna'da böylesi yok-denedim onaylıyorum!

Yemekten sonra bir film iyi gider-öyleyse Call me by Your Name. Aslında çok imrendiğim Kuzey İtalya atmosferinde, bir yazlık taş evin bahçesinde kayısı ağacının gölgesinde, Roma tipi durgun küçük havuzlarda, antik Yunan heykelleri arasında enfes bir görsellik sunuyor film. Ama ikinci yarısından itibaren fazlasıyla cinselliğe odaklanması, sadece iki adamın arasındaki seks ilişkisini anlatıyormuş gibi gelmesi bizi rahatsız etti. Eşcinselliğe hiçbir zaman anlam veremeyeceğim.

Onu geçelim de, bizim de böyle güneşli günlerde oturup keyif yapacağımız gölgeli bahçelerimiz olacak mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder