(02 MART CUMA)
Son dakikaya kadar çalışıp işleri hallettiğim bu gün, Gaziantep'e bir uçak biletim var.
Öğlen evden çıkıp hızlıca sırt çantam ve ben hava alanına gidiyoruz; epeydir Atatürk iç hatlara gelmemiştim.
Antep'e yarım saat gecikmeli kalkan uçakta, yanıma oturan simit ve ter kokan evlere şenlik teyzelerle birlikte geçirdiğim sinir bozucu yolculuktan sonra vardım.
Hava açık ve ılıktı, bademler çiçek açmış, bahar gelmiş buralara...
Şehir merkezine bizi taşıyan otobüste etrafa bakındıkça, burayı tam bir Ortadoğu şehrine benzettim: yıkık dökük binalarda duvar yazıları, Arapça tabelalar...
Antep bende sevimsiz bir ilk intiba bıraktı, sanki sadece yemek üzerine bir hayatın döndüğü, çirkin çehreli bir şehir...
Otele kendimi atar atmaz bir duş alıp rahatladıktan sonra tekrar dışarı çıktık, sabahtan beri aç duruyordum ve küşleme için hazırdım.
Küşlemeci Mehmet Usta'nın salaş masalarından birine oturduk, burası tam esnaf lokantası havasında bir yer. Önden gavurdağı benzeri sulu ekşi bir salata geliyor pideyle, zaten burada sadece pide ekmeği yeniyor gibi- ardından küşleme, peşinden simit dedikleri fıstıklı bulgurlu kebap ve baharatlı Adana kebap, en son da özel bir et-adını söylemediyse de bence kuzu küşlemeydi.
Porsiyonlar ufak ama etler çok lezzetli gerçekten, ben yine en çok baharatlı kebapları sevdiğimi anladım.
Yemekten çıkıp biraz yürüdük, ana caddesi geniş ve karşılıklı onlarca baklavacı sıralanmış. En meşhuru Koçak elbette, Koçak'ta birer özel şöbiyet ısmarladık kendimize.
Rejim filan kalmıyor tabi burada, olsun varsın! Bu kısacık tatil bize çok iyi gelecek, bunca stresin ve yoğunluğun arasında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder