22 Mayıs 2017 Pazartesi

2886

(19 MAYIS CUMA)

Tahminimizden rahat geçen bir yolculukla vardık Ege'ye öğleden sonra, hava serin ve mis gibi!
 Otelimiz, Kazdağları'ndaki taş binalardan birine kurulmuş; ismi ve dekorasyonu biraz tuhaf olan, önemli ayrıntıları ihmal eden işletme pek profesyonel değil. Yine de kötü olamayacak kadar hoş bir yapı, bahçesi büyük ve çiçekler içinde, havuzu da var...
 Balkonumuzun manzarası köye tepeden bakıyor ve denizi de görüyor. Herkesten uzakta gibiyiz, sessiz sakin odamızda.
 Çocuklu aileler dolunca yine biraz huzurumuz bozulsa da, pek çok tatil mekanlarından daha rahatız burada. Otelin ancak yarı yarıya dolu olduğunu tahmin ediyorum, kahvaltısı da oldukça tatmin edici.
 Doğanın uyanışını Ege'de gözlemlemek pek güzel; gelincikler al gibi basmış tarlaları, petunyalar rengarenk olmuş, zambaklar beyaz kırmızı uzamış, zeytinler bile çiçek açmış...
 Eskiden Rum köyü olan Yeşilyurt'ta ara sokaklarda ve evlerin bahçelerinde kalmış değirmenler, kağnılar görüyoruz...
Roma yolu tabir edilen, ortası yağmur suyunun akması için çukur bırakılan dar taş sokaklar eski evlerin arasından yukarılara kıvrılıp tırmanıyor.
 Bu taş dokaklardan birinde lavantalı ve kakuleli dondurma yapan bir amcayla karşılaşıyoruz, tarçınlı ve kekikli de varmış! Yazgara adında bir küçük yeri var...
Nefis kapıları var buranın taş evlerinin, balkon ve bahçe demirlerinin ferforje işleri de harika.
 Yalnız üzüldüğüm, sokak kedi ve köpeklerini çok bakımsız görmek oldu; yanımızda getirdiğimiz 1 kilo mamayı 2 günde dağıtıp bitirdik, kahvaltıdan aşırdığımız salamlar ve peynirler de cabası...
 Buralar ekseriyetle zeytinlik, meydanlarda eski dev çınarlar yükseliyor, tepelerde çamlar kokularını salıyor...
 Aşağılarda hep şeftali ve kiraz tarlaları var, arada da şimdiden sararmış buğdaylar...
 Köyde en sık dut ağaçları var, çeşme başlarında yerlere dökülen...
 Köy sakinleri kapılarına gelincikler, renkli çiçekler boyamışlar.
Etrafta eşelenen tavuklarıyla tam bir köy yeri burası, ama bir yandan aralarda hiç beklenmedik şık mekanlar açılmış.
 Aklıma gelmezdi bu dağ tepelerinde böyle lüks restoranlar, zevkli cafeler bulacağımız...
 İlk akşam bu güzel restoranlardan Manıcı Kasrı'na yemeğe oturuyoruz; garson aynı zamanda buralı bir tarih öğretmeni olduğundan hikayeler anlatıyor. Son derece kibar ve şık, şaşırtıcı derecede iyi bir menüsü var.
 İç mekanlar geniş ve hep yüksek tavanlı olduğundan, şömineler var salonlarda. Kışın da çok keyifli oluyormuş burası, doğum günümde ya da yılbaşında gelmeye karar verdik.
Fix menü sunuyorlarmış; mezelerden humus, acılı ezme, yoğurtlu kabak, haydari ve tabule standart üstü.
 Sunumlar ayrıca zarif...
 Ara sıcaklarda mücver ve börek geldi, ana yemek tercihimiz somon ile kuzu tandır oldu.
 Fazla içesim yoktu, bir ufak rakı açtırdık.
 Gerçekten güzel bir atmosferde yedik yemeğimizi ilk akşam ve üşümüş de olsa mutlu döndük otel odamıza...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder