1 Mayıs 2017 Pazartesi

2866

(29 NİSAN CUMARTESİ)

Biraz gecikmeli ama çokça enerjik, düşüyoruz yollara... Kahvaltıyı arabada yapmak zor olsa da yoldan simit almak keyifli, kahveyi dökmeden içmeye çalışmak... Trakya'ya giderken yol kenarlarında yemyeşil buğday ve sapsarı kanola tarlaları arasından geçiyoruz, hava mis gibi...
 Arcadia bağ evine vardığımızda bir yorgunluk kahvesi içmeye oturuyoruz önce.
 Burası çok güzel, tam da baharın gelişiyle etrafta envai çeşit çiçek, ilk defa gördüğümüz türlü bitki...
 Güneş altında bağlara yürümek biraz zorluyor bizi.
 Asmanın kutsal olması boşuna değil, şüphesiz her koşula uyum sağlayan bu bitkinin bir bilgeliği var..
 Istrancalar arkada gölgeli, biz fazlasıyla güneşli yollardayız...
 Armutluklar ve tarlalar arasında burası beklenmedik bir cennet; İstanbul'da olmayan, Avrupa'nın en iyileri ile kıyaslanacak hizmet sunan bir işletme.
 Yere bakarak yürürken karşımıza çıkan maviler, sarılar ve morlara kayıtsız kalamıyoruz...
 Minyatür vahşi orkideye hayran kalıp bir tanesini eve götürmeye karar veriyoruz.
 Sarılara yeşillere bulandık bütün gün, arılar arasında vızır vızır bahar!
 Civardan arsa bakmaya başladık hatta, ufaktan sebze meyve ekebileceğimiz bahçeli bağ evleri...
 Baküs'ün memleketinde yüzyıllar sonra ayak izlerini sürmek eşsiz bir deneyim...
 Bu arada tabi bağcılığın inceliklerini buranın yerlisi bir ziraat mühendisinden öğrendik, bu bölgedeki gece gündüz arası sıcaklık farkının ideal olduğunu ve killi toprağı sevdiğini...
 İlaçsız tarımın gönül ve sabır işi olduğunu ve ana akım şarapçılık ile butik şato şarabının bambaşka şeyler olduğunu...
Sabaha karşı elle toplanan üzümlerin kasalarla şaraphaneye taşındığını ve hemen işleme alındığını...
 Fransız meşe fıçılarda dinlendirildiğini ve aylar, bazen yıllar sonra piyasaya sürüldüğünü...
 Etiketlerindeki anka kuşu motifini çok beğendim, incecik zarif desenleri roze şişesine yakışmış.
 Şarap tadımında hafif çakırkeyif olduktan sonra akşam yemeğinde en beğendiğimiz şarabı açtırdık; Arcadia Gri. İlk defa bir beyaz şarabı kırmızılardan çok sevdim.
 Başlangıçta bizim palaska dediğimiz asma yaprağında mısır ekmeği, mücver ve ciğer ezmesi vardı.
 Ara sıcak olarak sunulan porçini mantarlı spagetti minicik porsiyonu ile pek sevimli görünüyordu. Mantar da bu yöredenmiş.
 Biz yemeğe devam ederken dışarıda ateş yakıldı, uluslararası bir gastronomi klubü toplantısını yan masalarda yapıyordu.
 Komik isimli tatlının yanına önerdikleri tatlı şarap bana aşırı tatlı geldi, ama sunumun güzelliği...
 Her yıl bir hafta sonumuzu burada geçirmek istiyoruz artık!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder