11 Nisan 2015 Cumartesi

2118

Sabah erkenden uyanıp düştüm yollara, kahvaltıda yumurta haşladım.
Beşiktaş vapurunu kıl payı kaçırıp arkadaşımla selamlaştım ve Kabataş'a bindim, hava güneşli ve sertti; en sevdiğim!
Film festivalinin en erken matinesine biletlerimiz vardı, Feriye Sineması'nda.
Bira ağır tempolu da olsa Azrail(Kosac) adındaki bu mütevazi Hırvat filmini sevdik; çok küçük bir zaman dilimini çok derin bir mevzuyu anlatmak için kullanıyor...
Arabasının benzini biten bir kadın, karanlık orman yolunda mahsur kalınca bir traktör yanında durup onu içeri alıyor ve en yakın benzinliğe götürüyor. İki yabancının arasındaki mecburi yakınlığın getirdiği hafif gerginlik hissi, çiftçi Ivo'nun pek konuşmayan bir tip olmasıyla giderek artıyor.
Benzinciye uğrayan kadın, kendisine yardım eden bu adamın eski bir suçlu olduğunu ve 20 yıl önce bir kadına saldırıp tecavüz ettiği için hapiste yattığını öğrenince tedirginliği, onun yanına geri dönmekteki tereddüdü yüzüne çok güzel yansıyor. Acaba bu adam hala tehlikeli mi? yardımsever tavrı içindeki canavarı örten bir maske mi?
Kadını uyaran benzincide çalışan genç çocuk, savaş sonrası Balkanların tüm işsiz parasız takımı gibi içmeyi ve arkadaşlarla takılmayı seviyor. Herkesin tanıdık olduğu küçük ve kalabalık bir mahalle barı, gece ıssız sokakların sessizliğini bozuyor. Kadına bir göz kulak olmak için Ivo'nun evine giden polislerin de hayatı çok iyi gitmiyor aslında; dağınık evlerinde pespaye karısı ona ancak tarçınlı makarna pişiriyor.
Anlatılacak gibi değil ama; bu filmin insanın içine dokunan bir hissi var. Bir zamanlar kötü bir şey yapmış ve cezasını çekmiş, bugün yapayalnız kalmış hiçbir şeysiz yaşlı bir adamın bu ön yargılarla baş edecek hali kalmamış artık. Kendisinden şüphelenildiğini fark edince sessizleşiyor, kırılıyor. Suç ve ceza, ön-yargı ve dışlanma konularını çok ince işliyor.

Bana kar topu oynarken öldürülen adamı veya öğrencileri önünde azarlanınca kalbi kırılan öğretmeni hatırlattı, incecik bir burukluk hissiyle ayrıldık salondan.
Ortaköy'de bir kahve molası verdikten sonra bahar rüzgarında sersemleyerek Beşiktaş'a yürüdük, sonrası hikaye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder