29 Aralık 2014 Pazartesi

2015

Sendromsuz Pazartesi

Dün bütün günü şiş gözlerle sersem gibi geçirdikten sonra bu sabah geç ve dinlenmiş uyandım. Dışarıda fırtına kopuyordu, yetişmem gereken bir işim olmadığına şükrederek yataktan yavaş yavaş çıktım.

Sert rüzgar şakır şakır boşanan yağmuru camlara vuruyor, evin bir cephesini adeta ıslak ıslak dövüyordu. Bugünkü Nişantaşı planını yine ertelesek mi, diye düşünerek tereyağına bir yumurta kırdım.

Gazetemi bitirirken hava biraz durulmaya başlamıştı sanki, hazırlanıp öğlen vakti evden çıktım. Haftaiçi öğlen olmasına rağmen trafikte kalarak tahminimden geç bir saatte köprüyü geçince, birden Osmanbey'de inmekten vazgeçip Beyoğlu'na çıkmak istedim.

Yağmur kesmiş gibiydi, yürümeme müsaade ediyordu, yürüdüm. Yine yabancı turistler vardı etrafta dolanan, alışveriş yapan, şaşkın şaşkın bakınan. Bir iki dükkana girdim bakındım, yılbaşı öncesi kalabalıktı. Ara sokaklardan birinde eskiden daha sık geldiğim Çin lokantasına oturdum.

Çin yemeklerine muhtemelen pek benzemeyen Çin yemekleri yedim, çünkü seviyorum. Chopstickleri kullanmayı başardım, en azından büyük parçalarda. Akşamüstü olduğunu fark edince yapacak pek bir şeyim kalmadığından, iyice kar soğuğuna kesen havada belamı aramadan dönüşe geçmeye karar verdim.

Durakta dolmuş yoktu, yarım saatten fazla bekledim ve dondum. Trafiğe kalmadan yırtabilirim sanmıştım ama, dolmuş şoförümüz Beşiktaş yerine Nişantaşı istikametine sapınca saatin 5 olduğunu ve çoktan her sokağın kilitlendiğini anladım. Sinirimiz bozmadan vitrinleri görmek için camın buğusunu sildim. Fırtına sebebiyle iptal edilen deniz ulaşımından geri dönen yolcular köprüye akın ettiğinden neredeyse tüm şehir abluka altındaydı.

Buradan sonrası asabi ve bezgin şoförün söylenmeleri, kornaları ve sigaraları eşliğinde dinginliğime hakim olmaya çalışarak eve varmakla geçti. Eve yürürken şarküteriden bir parça kaymak aldım ve yine de güzel, diye düşündüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder