Hüzünlü Kasım Sonu-
Hava hepten buz kesti, evde bile ellerim üşüyor.
Sabah isteksiz uyandım, ama aklıma dün gece yatmadan aldığım müjdeli haber gelince sevindim.
Kahvaltıda ev yufkasından peynirli gözleme yapıp kendime bir kıyak çektim.
Dışarıdaki işleri halledip babaanneme çorba götürmek üzere yola çıktım.
Artık pek bir şey yemeden, hiçbir şey yapmadan öylece var olma durumuna geçmiş olan babaannem, çorbadan ziyade bir ziyaretçisi olmasına pek memnun oldu.
Varlıklarında pek hayırları dokunmayan gelini ile torunları, birkaç hafta önce evi terk edip gittiklerinden beri; 96 yaşında evde bir başına kalıyor.
Alt kattaki komşu Fatma teyzenin 3 oğlu 3 kızı var, her gün biri ziyaretine geliyor ve 5 dakikalığına yukarı çıkıp babaannemi de görüyor gitmeden.
20 yıl, 40 yıl geçmişten defalarca aynı olayları ve kişileri hatırlayarak konuştuk biraz.
Amcam Amerika'dan dönmüş, merdivenlerde karşılaşınca iki yabancı gibi selamlaştık.
Yarım saat evvel babaannem, babamın amcamı Fransız lisesinde okutma hevesini anlatıyordu.
Nasıl amcamdan hala nefret etmiyorum, diye düşünerek aşağı indim.
Soğuk gri havaya çıkıp bir nefes aldım. O nefesin derinliğine çok şey sakladım.
Öğleden sonra tiyatro biletim vardı, Üsküdar'da Şehir Tiyatroları'nın Shakespeare oyununa gittim.
Bir akıl hastanesinde; kendini Sarah Bernhardt sanan bir kadın ile Stalin sanan bir adam ve 2 uzaylı hastanın hayal dünyası içinde baş hekim, asistan doktor ve hasta bakıcının da dahil olduğu tuhaf bir atmosferde geçen oyunun beni bambaşka yerlere götürmesine memnuniyetle izin verdim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder