16 Aralık 2013 Pazartesi

1635

(15 ARALIK PAZAR)

Güneşli olduğundan mıdır, beklediğimden neşeli başladı gün; arkadaşlarla öğrenci usulü Moda kahvaltısını zevkle tüketmemizin ardından, renkli sokakların süslü pastahane vitrinlerinde bir kaç spontane fotoğraf çektik, yolun köşesinde kalmış müthiş köşkte yaşadığı efsanesiyle hayallerimizi dürtükleyen yaşlı hanımı anarak köpeğini veya çocuğunu gezdirenlere selam çaktık, devletimizin pek ahlaklı bulmadığı özel tiyatroların yeni oyunlarına baktık, duvarları üst üste donatan ve bizi şehri savunmaya, yahut polis tarafından öldürülenleri anmaya çağıran afişlere hatırlayarak, öfkeli baktık.

Günün ikinci yarısını; adeta gündelik olağan dertlerimizi unutturmak için özel çekilmiş fantastik bir modern Odysseus masalına dalarak nasıl geçirdiğimizi anlamadık: gemileriyle değil belki ama fıçılar içinde debelenerek ve yine olmazsa olmaz bir kahin tarafından yönlendirilerek macera dolu yolculuklarını sürdüren sempatik cüceler, kıllı ayaklı olduğu halde sevimli bir hobbit, bir iki insan, örgülerini beğendiğim küstah tavırlı orman elfleri, iğrenç ork ordusu ile iki büyücü filan gördük-aman canım işte alıştığımız şeyler!

Eve geldiğimizde üstümüze bir tatlı yorgunluk sinmişti, adeta bütün o maceralar ikimizin başından geçmişti: alevler püskürten dev ejderhanın midesinden yüzük çalmak ya da milyonlarca altın ve mücevher arasında bir parlak beyaz taş aramak gibi aptallıklara sanki biz girişmiştik, balık dolu fıçılarla tanımadığımız bir şehre kaçak girip hayaller gördüren ormana korkusuzca dalmıştık da ateş denizlerini mumdan gemilerle geçmeye kalkışmıştık...

En azından şu gerçek; bu gece en tatlı rüyalarımızda çocuk kahramanlardık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder