Bir Entrikanın Anatomisi: İki Kadın Bir Adam
Bazı insanların genişliği beni şaşırtıyor gerçekten...
Acaba bende mi bir gariplik var dedirtiyor, hani o derece rahat yapıyorlar ki bana çok tuhaf gelen şeyleri...
Efendim, kısaca fakat üstü kapalıca özetlemek gerekirse benim arkadaş çevremden iki genç kadın arasında geçiyor olaylar. Tahmin edebileceğiniz üzere; entrikayı meydana getirmek için bir adam dahil oluyor bu ikiliye. Önce; kendisinin internette paylaşılan güzel bir yazısını okuyup ondan çok etkilenen adam, bu ikiliden biri ile tanışmak için can attığını ifade ediyor. Kadın mütevazi ve yeni insanlarla tanışmaya hevesli olduğundan, neden olmasın diyor ve bir sabah vakti kahvaltıda buluşuyorlar. Adam kadına aşık olmuş gibi yakın ve istekli davranıyor, babasıyla tanıştırmaktan çekinmiyor filan mesela- oysa aslında birbirleri hakkında pek de bilgi sahibi sayılmazlar. Bir iki hafta geçiyor aradan, kadın evinde verdiği bir partiye bu adamı da çağırıyor: bir nevi görücüye çıkacak yakın çevresine. Hepimiz tanışıyor, gözlemliyoruz kendisini, yorum yapmamız icap edecek zira; olur mu olmaz mı?
Buraya kadar her şey gayet normal gidişatında ilerliyor, yeni bir ilişkiye başlamanın hafif tereddütleri arasında karşılıklı birbirini tanıma süreci- ne keyifli aslında!
Fakat zaman içinde ortaya çıkıyor ki; sürekli kendisini pohpohlayan ve her şeyini kabul etmeye razı görünen bu adam aslında pek de heyecanlandırmıyor kadını. Onla buluşmak için sabırsızlanmıyor mesela, iyi bir adam ya diyor bizlere, ama... Bir kaç gün yetiyor anlamasına: bu iş olmayacak. Kibarca kendinden biraz uzaklaştırıyor adamı, hayatından def etmeden.
Here comes the entrika: 3 gün sonra adam kadının ev arkadaşıyla sevgili oluyor. Bu kadar kısa zamanda bunca yolu nasıl kat ediyorlar biz de bilemiyoruz. Sadece tek gecelik bir mevzu da değil üstelik; bu hikayenin ikinci kadını adam için evrenin ona hediyesi diyor, hayatının aşkının bulduğuna inanıyor. Şaka değil vallahi inanıyor- hiç tanımadığı, geçen hafta arkadaşına aşık olan bir adama. Bunlar çift oluveriyorlar hemencecik, sarmaş dolaş ilk kadının çalıştığı yere gitmekten ve mutluluklarını onla paylaşmaktan çekinmiyorlar üstelik.
İlk kadın şaşırıyor, rahatsız oluyor ama bu rahatsızlığını ne şekilde dile getireceğini kestiremiyor: söylese garipsenecek, kıskanıyor sanılacak, oysa bir elimden aldı meselesi hiç değil bu. Bir insanlık onuru meselesi daha ziyade, yani nasıl desem; hepimizin sırf insan olmamızdan kaynaklı belli ortak sınırlar çizmiş olmamıza istinaden, bu sınırlara herkesin saygı duymasını beklediğimizden...
Ama hayat enteresan: bize her seferinde, ortak sınırlar bulunmadığını, herkesin sınırı kendi çizdiğini öğretiyor. Bu adama en ufak bir duygu beslemediği halde ilk kadın, şimdi bu o olmazsa başkası olur tutumundan rencide edilmiş hissediyor kendini belki de, adamın önceden söylediği her şeyi toptan anlamsızlaştırmış oluyor bu durum. Hani mümkünse diyor, en azından birkaç hafta filan geçeydi aradan, benden ret alan adam ertesi hafta ev arkadaşıma gitmeseydi. Yahut arkadaşım da bunu yadırgayacak sınırlara sahip olsaydı, hayatının aşkı saydığı adamın bunca zavallılaşmasına razı gelmeseydi...
Son olarak, yazarın notu:
Sınırsız olmak; özgürlük değil ki.
Başkalarının çizdiği sınırlara sığmak zorunda kalmak, tutsaklık- evet. Ama kendi sınırlarını çizebilmek, bunlardan emin olmak asıl özgürlük.
Sınırları olmayanın; tanımı da olmaz. Söz gelimi; yalnızca insan olmak bile, default sınırlar gerektirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder