20 Haziran 2012 Çarşamba

1093

Yavuzcan Çetin'e

Dün gece "gitar" konulu sohbet programını tesadüfen ortalarına doğru açtığımda, arkada seni gördüm. Tanımadım tabi önce; mavi gömlekli bir çocuktun, başın öne eğik oturmuştun. Klasik, akustik ya da elektro gitarların nasıl özenle yapıldığını dinledim, her birinin farklı ağaçlardan özel tekniklerle üretildiklerini öğrendim. Araya gitaristlerin en babalarını anlatan kısa özetler koyuyorlardı: Jimi Hendrix, Keith Richards, Yngwie Malmsteen, Eric Clapton, Stevie Ray Vaughan, Lynyrd Skynyrd... Kendi kendime dedim ki; bu gece Yavuz Çetin'i anmadan olmaz!


Baban öldüğünde sen 8 yaşında filandın, bense 16-17... İkimiz de çocuktuk yani. Ben düşünmüştüm o zaman, belki Yavuzcan büyüyünce müzik yapar da onu dinleriz diye-meğer sen büyümüşsün çoktan!

Aradan geçen 10 küsür yılda ben unutmuşum seni. Dün gece bağıra bağıra eşlik ederken şarkılara ben aslında müziği de biraz unuttuğumu anladım.

Cumartesi geceleri dans etmek için gittiğimiz barlarda coverlanan şarkılardan öte, günümüzde popüler müziğin artık seyredilen bir şey olmasına inat-gözlerini yumup dinlerken akıp gidebileceğin gerçek müziği...


Sonra kamera yine sana döndü bir an, yüzünü görünce bir tuhaf oldum. "Ben senin babanı da tanırdım." dediler-yutkundum. Hiç şüphesiz sendin; büyümüştün ve gitar çalmaya başlamıştın. Yüzün nasıl aydınlık, nasıl güzeldi! Aynı baban gibi...

Ben babanı dinlemeyi uzun zamandır erteliyordum ne yalan söyleyeyim, dinleyemiyordum. İçim burkuluyordu çünkü; bana en güzel yıllarımı, siyah giyip Malmsteen konserine gittiğim 16 yaşımı, Shaft'ta çarşamba akşamları babanı dinlemeye geldiğim 17 yaşımı hatırlatıyordu. Ölümünden sonra Kadife sokağın sonundaki dükkanda gitarların önüne koydukları babanın uzun saçlı mavi gömlekli resmini hatırlatıyordu, ilk sevgilimin ilk elini tutuşumu ve birlikte dondurma yiyişimizi, Köle 'yi bana dinletişini hatırlatıyordu.

Yavuz Çetin benim içime gömdüğüm yasaklı bir ad gibi olmuştu, anlıyor musun?
Ben onunla birlikte beni Rana yapan şeyleri de gömmüştüm.
Dün gece seni görünce, mavi gömlekle, saçların uzun, siyah, dalgalı, elinde gitarın-doğal relic, kullanmaktan yıpranmış...


Ben seni hatırladım; o küçük çocuğu, babasız kaldığında daha 8 yaşında, babasının kucağında resimlerde...
Babanı hatırladım, gençliğimi, blues dinlemenin ne iç yakan bir his olduğunu...
Ben beni hatırladım, 17sinde daha ama öyle kararlı, öyle sert-tam Arnavut damarı...


Hüngür hüngür ağlayarak, bağıra bağıra eşlik ederek ben dün gece seni dinledim.



http://www.youtube.com/watch?v=eJ3HMyij_v0&feature=share

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder