20 Nisan 2012 Cuma

1030

(18 NİSAN ÇARŞAMBA)

Güzelliğin yeniden tanımlandığı, kilisenin itibar kaybettiği zamanlardı... Matematik daha çok rağbet görmekteydi dini vaazlara doymuş halk arasında, estetik değerleri artık oranlar belirlemeye başlamıştı... Önceden dev kubbelerin altında ezilen, tanrının hikmeti karşısında zavallı kalan insanoğlu, sonunda başını kaldırmış etrafını keşfe başlamıştı... Bu çağı bizler coğrafya derslerinde "rönesans" adıyla tanıdık; Türkçeleştirilmiş Fransızca bir deyimdi bu. Bir uyanış hali gelmiş Avrupa'ya hasıl olmuştu; insanlar her şeyi sorguluyor, yeniden öğrenmek, düşünmek, tartmak istiyorlardı.

Bu uyanış çağı sanatçıları aynı zamanda mermer yontup renk karıştırmayı sürdürürken bir yandan da köprüler yapmaktan geri durmayıp uçmak hayalini gerçekleştirmek için kanatlar tasarlamaktan da çekinmediler. Bunların adlarını ezbere biliyoruz, çoğu pek meşhurdur-hatta aralarında çizgi film karakterleri haline gelmiş bir dörtlü bile var!

Bu dörtlüden biri mimar ve heykeltraş, biri heylektraş ve ressam ayrıca şair, biri ressam, biri ressam ve yanında bilim adamı idi.

Medici koruması altında Papa'nın, hatta Osmanlı padişahının dahi hayranlığını kazanmış soylular olarak kabul görmekteydiler-biri hariç. Biri biraz dışlanmıştı. Dışlamıştı daha ziyade. Dışarıdan bakıyor, hepsinden uzaklaşmayı yeğliyordu. zamanla korkmaya başladı kem gözlerden, şüpheleniyordu-onu öldürmek isteyenler vardı!

Mermerle daha güzel anlaşıyordu insanlardan ve renklerle daha güzel konuşuyordu arkadaşlarından. Suç mu bu?!

Bir sipariş üzerine Vatikan'da bir kilisenin tavanına dört koca ve yapayalnız yıl boyunca boyun ağrıları ve göz bozukluğu yanında bir tutam leziz paranoya eşliğinde yaratılışı işledi... Tanrı, bulutlar üstünde oturmuş, Adem'i bir dokunuşla yaratıveriyordu.



Meryem'ini bulmak için çok uğraştı; pürüzsüz bir güzelliği, tertemiz bir ışığı olmalıydı-zamanı durduran bir suskunluğu olmalıydı yüzünün.



Ona heykeltraş dediler, küçümseyerek, ressamlar. Onu dalavereye getirmek istediler.



Bitirdiği anda bu tarihe geçecek tavanı, yere attı kendini, kimseler yoktu yanında-coşkusunu paylaşacak hiç kimse! Kıskanç bakışların Havva'sının, meleklerin üzerinde dolaşacağını gözünde canlandırınca birden kırmak istedi hepsini. Gözleri önünde üzerine titrediği bu 4 yıllık yalnızlığının bekareti bozulacağına yerle bir olsa yeğdi! Yapan o olduğuna göre-yardımcısız kendibaşına-; bozma hakkı da onundu, pis bakışlarla kirletilmesine tahammül etmektense mahvoluşunu izlemeyi istedi... Eline bir çekiç aldı-durdurmasalar kıracaktı.



O para için sipariş alan yalaka ressam arkadaşlarına benzemeyen, sırf yapabileceğini görmek için yapmış, yalnız kendisi şahit olsa da bu gurur ona fazlasıyla yetmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder