31 Aralık 2009 Perşembe
192
Herşey yeterli olsun!
Seni ayakta tutmaya yetecek kadar
Güzelliklerle dolu bir yaşam
Sürmeni diliyorum.
Aydınlık görüşe sahip olmana
Yetecek kadar
Güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmeye
Yetecek kadar
Yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya
Yetecek kadar
Mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin
Daha büyükmüş gibi algılanmasına
Yetecek kadar
Acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye
Yetecek kadar
Kazanç diliyorum.
Sahip olduklarını takdir etmeye
Yetecek kadar
Kayıp diliyorum.
Son"Elveda"yı anlatmana
Yetecek kadar
"Merhaba" diliyorum.
30 Aralık 2009 Çarşamba
29 Aralık 2009 Salı
190
Bir saat bekletilip yumuşayan
Sonra özenle temizlenen,
Masaj yağlarıyla ovulan
Tırnaklarına oje sürülen
Bir çift ayaktan daha mutlu ne olabilir?!
28 Aralık 2009 Pazartesi
189
REBEL
IN
TEL
LI
GENCE!
188
(27 ARALIK PAZAR)
Eve dönüş yolculuğunda iç sesler:
"İnsanlar, senin tahammül edebileceğin bir tür değil..."
"Biraz Portishead mi dinlesem, belki iyi gider.."
"Sen de biliyorsun, dayanamadığını-"
"Bir şeyler yapmalıyım, daha çok çabalamalıyım!"
"Hepsi aptal ve can sıkıcı. Hiçbiri benim kalemim değil."
"Dostluk etmeyi özledim. Bir dönsem, konuşacak öyle çok şey var ki..!"
"Bu şarkıyla gece yolu çok güzel oldu, tekrar tekrar dinlemek istiyorum."
"Bir şişe martinimiz var, açar içeriz, anlatır dinlerim, anlatırım güleriz..."
"Beyazlığını özleyeceğim bu dağın, sessizliğini sevmiştim."
"Her ayrılışta bir koparılmışlık hissi, aynı öksüzlük duygusu..."
"Çocukken de böyleydim ben!"
"İnsanlar neden bu kadar insanca davranmayı sürdürüyorlar hala?"
"Bazı ırkları, cinsleri belirten sözcükler aşağılama olarak kullanılmış-
Çingene! Köpek! Eşek! Yahudi! Zenci! ...
Bence artık en ağır küfür İnsan! olmalı belki de..."
"Dağın tepesinde, ayaklarım kara batmış, kendi başımayken
Ne kadar da mutluydum; mutlu olduğumu hissedemeyecek kadar..."
187

(26 ARALIK CUMARTESİ)
Bu sabah inceden yağmur çiselmeye başladı,
Bütün gün durmadı, gece de sürdü.
Görülmemiş bir sis bastı ortalığı-
Issızlığın ortasında tek başına kaldı her şey.
Yeşillerin en zengini sessiz, dans etmeye koyuldu rüzgarda
Beyazların en temizi donuk, uykudaydı adeta
Yine de duyuyordum, derinlerinden sesler geldiğini-
Belki bir karınca çalışıyordu yorulmaksızın, yahut
Biz görmüyorduk ama, yeni bir yeşil filizleniyordu...
186
(25 ARALIK CUMA)
Dağın zirvesinde tertemiz buzul havasını içime çekiyorum doya doya.
Kalabalık içinde, yapayalnızım, doğanın ortasında, öyle rahat!
Dizime kadar kara batmışım, ayaklarım altında bir bembeyaz dünya;
Kar altında usulca uykuya dalmış yeşiller, böcekler, karıncalar-
Arada bir, uykudan uyandırdığım hayvanlarda küçük kımıldanışlar...
Beyazı eşeleyince altından baş gösteren taze yapraklara şaşırıyorum.
Başta çekimser, giderek düşünmeden dokunuyorum, oyunlar oynuyorum.
Kar kristallerinde ışıldayan Güneş, ısıtıyor, aydınlatıyor, gülümsetiyor.
Kara bir kez düşen kalkmaya çalışmıyor, çocuk olup kayıyor!
Doğanın en sessizinde, bir kar ovası gerisinde, dev çamların gölgesinde
Yapayalnızım, yaşadığımı unutturmuyor buz tutan parmaklarım,
Nefesim öyle taze-şehrin kirinden arınınca, bir karmaşanın ortasındayım yine
Ama bu kargaşada her şey yerli yerinde, herkes evinde, hepsi rahat!
27 Aralık 2009 Pazar
185
Yollar, ip gibi, önümde kıvrıla kıvrıla uzamakta
Hava, gece şehre çökeldikçe, inceden soğumakta
Işıklar,renkler İstanbul'dan uzaklaştıkça solmakta
Ve sesler, tanıdık yüzleri geride bıraktıkça susmaktaydı....
23 Aralık 2009 Çarşamba
184
Tatlı yalanların uydurulduğu telefon konuşmaları,
Bir türlü çıkışı bulunamayan bir hava alanı,
Ödenmeden kaçılan bir otopark bileti,
Hız sınırına yaklaştıkça sallanan bir araba,
Kötü kokan bir peynir ve bir şişe martini...
Hepsi, uzun zamandır beklenen bir dostu karşılamak içindi.
22 Aralık 2009 Salı
183
Önümdeki aynadan keyifle izlediğim,
Dizlerimden bileklerime kadar inen
Yüzlerce ayakkabı bağcığını
Beceriksiz elleriyle teker teker
Dakikalarca çözmeye hevesli
Bir adamı azarlamak için
Upuzun çizmeler istiyorum...
20 Aralık 2009 Pazar
180
Bölük pörçük uykular...
Kelepçeleyen düşünceler,musallat olan düşler...
Derin ve karanlık su altından çıkar gibi uyanış.
Odaklanamayan bir zihine pek çok yabancı kelimeyi tıkmaya çalışmak.
Bir sürü sınav kağıdı üzerine işaretlemeler...
Arkadaşlarla bir kaç bira eşliğinde sohbetler- şundan bundan
Çocukluk oyunları, oyun kazaları, kazara yaşananlar,
Yaşanan gariplikler, garip deneyimler üzerine gülüşmeler...
Başka bir arkadaşa rastlayış, durmak istemeyen bir sabırsızlık hissi.
Aniden cesurca bir karar, cumartesi gecesi yalnız başına bir kadının Taksim'e gitmesi.
Bar sandalyesinde ard arda bitirilen tekilalar, emilen limonlar.
Galatasaray lisesi önünde bir başka buluşma, tanışmalar...
Bir ara sokakta bar önü sigaraları tüttürüp selamlaşmalar.
Biraz sohbet, biraz müzik, biraz rakı, biraz soğuk...
Sürprizli, her şeye açık, bitmeyi reddeden bir İstanbul gecesi.
18 Aralık 2009 Cuma
17 Aralık 2009 Perşembe
16 Aralık 2009 Çarşamba
177
Yolda rastladığın bir yabancıyla
İki çift laf etmek
Ya da önüne çıkan bir takipçinle
Dilediğince oynayıp,
Aklını başından almak...
15 Aralık 2009 Salı
14 Aralık 2009 Pazartesi
175
Yakında kokusu çıkacak bilinmez bir sabırsızlıkla çeşnilenmiş,
Damakta mayhoş bir tat bırakan hevesle lezzetlenmiş,
Dilin ucunu tatlı tatlı yakan sezilmesi güç kederlerle acımış,
Türlü vitaminli yeşillere, turunculara, sarılara bulanmış,
İnce kıyılmış taze bahar kokulu aşk heyecanlarıyla süslenmiş,
Ulaşılamayacak arzuların ıtırlı baharatlarıyla tuzlanmış,
Güzelliğime düzülen methiyelerle ballanıp şekerlenmiş,
Ruhumun karışık sebze çorbası...
13 Aralık 2009 Pazar
174
Mıknatıs olmak.
Çekici olmak;
Benim için her koşulda çok çekici bir durum.
Yakındakileri kendime yapıştırmak eğlenceli,
Fakat ancak kolay çözülen bulmacalar kadar.
Uzaktakileri kendime çekmek ise,
Zalimce zevkli gelir bana çoğu zaman.
Bununla birlikte, çekici olmanın sıkıcılaştığı
Hatta tehlikeli olmaya başladığı bir noktaya geliyorum
Mıknatıslığımın bana verdiği zararı ancak,
İtici gücümle nötralize ediyorum.
En çekici olmaya katlanabilmek için,
En itici olmayı da becermek lazım.
12 Aralık 2009 Cumartesi
173
Beyaz fırtınaya rağmen... Tatmin edilemeyen arzuların kıskacına rağmen.
Ama varsın yitik bir gün olsun, ne çıkar...
Balkonda memleket türküsü söylerken yaktığım bir sigara,
Arkadaşla tokuşturduğum bir kahveli likör kadehi
Bugünü boş bir gün olmaktan kurtarmaya yetmez mi?
10 Aralık 2009 Perşembe
171
Galata'da butikleri dolaştılar
Vitrindeki tatlılara bakıp
İçeri girdiler, yukarı çıktılar
Birer frambuazlı tartolet söyleyip
Çay içip hayatlarından konuştular
Sonra yağmurlu İstanbul akşamına
Sıcak şarap içerek devam ettiler
Şehirler, renkler, sesler karıştı
anlatıp, dinleyip gülüştüler
9 Aralık 2009 Çarşamba
8 Aralık 2009 Salı
7 Aralık 2009 Pazartesi
168
Dudağının kenarında çıkan yarayı
Yazmak istiyorum.
Düşündüm;
En derinime işleyen o olmuş
Son günlerde...
Garip şairlerden birinin
Bilmemkim efendinin nasırını
Yazmak istemesi gibi hani,
Öyle sebepsiz ve içten...
Dokundu bana o yara;
Kırmızılığıydı belki,
Hala kanıyor olması
Ara sıra-
Kısa sakallarının arasında
Kabuk tutmayı reddetmesi...
Kim bilir, belki o da
Kendinden bahsedecek
Bir garip şair aramaktaydı
Umutsuzca, bütün bir hafta...
Bu akşam,
Dudağının kenarındaki yaraya
Yazmak istiyorum,
Demek istiyorum ki,
Sırf onun duyabileceği fısıltıyla:
"Öpeyim de geçsin!"
6 Aralık 2009 Pazar
4 Aralık 2009 Cuma
3 Aralık 2009 Perşembe
2 Aralık 2009 Çarşamba
1 Aralık 2009 Salı
30 Kasım 2009 Pazartesi
28 Kasım 2009 Cumartesi
27 Kasım 2009 Cuma
157
"Söz vermiştim kendime; yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti?
Yapamadım.
Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum.
Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemimi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm.
Yazmasam deli olacaktım!"
Bu akşam tenha ve ıslak İstanbul sokaklarında ellerim ceplerimde, başımı yakamın içine çekmiş, rüzgardan ürpermiş yürürken, nereden geldiğini bir türlü çıkaramadığım bir ses, bana usulca "Hişt! Hişt!" dedi.
25 Kasım 2009 Çarşamba
156
Gerekirse katlanmak metres olmaya
Yetimliğini saklamak, güçlü rolü takınmak
Hepsinin üstüne bir de sigara yakmak
Siyah önlüklere sarınmak, yasta gibi
Beyaz yakalar takınmak, tertemiz
Oğlan kılığında çıkmak insan içine
Tüylü şapkalara burun kıvırmak
Gerekirse eğlencesi olmak zenginlerin
Evde kalmayı tercih etmek, evlenmektense
Ata binmek, şarkı söyleyip dans etmek
Çalışmaktan utanmamak, erkekler dünyasında
Gerekirse bir odaya kapatılmak
Gerekirse terk etmek tek evini
Herkesin "Yapamaz" dediğini yapmak
Sonra da üstüne bir sigara yakmak
24 Kasım 2009 Salı
23 Kasım 2009 Pazartesi
154
Yaban-cı(Strange-r)
Fark-lı(Differ-ent)
Öte-ki(The Other)
Ucube(Freak, To freak out)
Mutant(Muta-ted)
Melez(Hybrid, Half-breed)
Onlar-dan(One of Them)
Yarat-ık(Creat-ure)
Garip, Acayip (Weird-o, Odd, Bizarre)
Tecrit(Isolat-ion, Alien-ation)
Dış-la-n-mak(Ex-clude)
Sür-gün, Sür-ül-mek (Ex-pel)
Bizi birbirimizden ayıran ne çok sözcük yaratmışız...
22 Kasım 2009 Pazar
153
Jeanne Hofburg: "Ah, çilekli pudingim, fakat o bir vişne şekerlemesi!"
Josephe Habsburg-Lorraine: "Mariette, ballı kurabiyem, belki de şekeri biraz azaltmalısın, gözlerin iyice görmez oldu artık!"
Marie Antoinette: "Ama ma cherie! Hayatın tadını almamı istemiyor musunuz?! Bu sefil yaşamın tadını ancak pasta yiyerek ve kristallerimi takarak çıkarabilirim!"
Jeanne Hofburg: "Oh, tatlım, haydi bize Louis-Auguste'nin hediye ettiği kristallerini göster!!"
Josephe Habsburg-Lorraine: "Yalvararım lütfen göster bize Marie, pudra şekerim!... Sonra belki kendimize son moda yeşil bir kokteyl hazırlatırız...."
Marie Antoinette: " Gelin kızlar, sizi mücevher odama götüreyim... Yalnız narin gözlerinizi ipek mendillerinizle koruyun, zira ışıltılar kör edici olabiliyor!"
.....(Üç farklı tonda atılan kahkahalar ve telaşlı etek hışırtıları)....
21 Kasım 2009 Cumartesi
20 Kasım 2009 Cuma
150

Eski-yeni arkadaşlar bir arada
Şarap-rakı bir arada
Kahkaha-sohbet bir arada
Anılar-dilekler bir arada
Gece-ışık bir arada
Tütün-duman bir arada
En şımartan hediyeler
En gürültülü kadeh tokuşturmalar
En içten telefon görüşmeleri
En beklenmedik öpücükler
Hepsi bir arada...
18 Kasım 2009 Çarşamba
17 Kasım 2009 Salı
16 Kasım 2009 Pazartesi
14 Kasım 2009 Cumartesi
13 Kasım 2009 Cuma
144
Pantolon askıları, papyonlar taktılar
Şapkalarını geçirip bastonlarına dayandılar
Boyanmışlardı, kimi ağlamaklı, kimi gülüyordu
Şaşkın, açık kalmıştı birinin gözleri
Kelimelere ihtiyaçları yoktu, konuşmak için
12 Kasım 2009 Perşembe
143
Uzun zaman olmuştu görmeyeli ya
Yine de tanıyıverdim ensesinden
Ben de biriktiriyorum, dedim
Bavuluma doldurduğum anıları
Yüzlerce kırık kalbi düşündüm
Atma sakın hiçbir şeyi, dedi
Yıllarca taşıdığım eşyayı hatırladım
Fotoğraflar, biletler, mektuplar
Bir gün müzeye koyarız, dedi
Papatyadan bir duvak, bir altın yüzük
Eski anahtarlar, şarap mantarları
Gülümsedim, yutkundum
Kolyeme baktı, durdu, güldü
11 Kasım 2009 Çarşamba
10 Kasım 2009 Salı
9 Kasım 2009 Pazartesi
8 Kasım 2009 Pazar
139
Rengarenk giyinmiş çılgın bir müzisyen...Bıyıklar...
Bellerine eller dolanan kızlar...Merdivenlerden yukarı çıkış...
Deri ceketli iki tekinsiz adam...Kadının başına dayanan tabanca...
Kalabalık bir kadınlar tuvaleti...İlgi çekici bir ceket...
Hepsi, aynı rüyanın şekilleriydi.
7 Kasım 2009 Cumartesi
138
Tesadüfi anlamlar yükleyerek paylaşmak...
Öyle üstünkörü ve rahatça dokunmak ki,
Sadece benim bacaklarım mı uyuşuyor
Bu belli belirsiz, tatlı çekimle... Yoksa onunkiler de mi-
Bilemeden, yanyana, susarak, oturmak...
6 Kasım 2009 Cuma
5 Kasım 2009 Perşembe
4 Kasım 2009 Çarşamba
135

Bence ayakkabılara, "giysiyi tamamlayıcı olarak fazla göze batmadan aşağıda durmak" gibi sıkıcı bir görev dayatılamaz...!
Giysilerimizi bir gün boyunca giyer, gün sonunda çıkarıp atarız. Onları sık sık yıkar, hemen sıkılıp değiştiririz. Oysa ayakkabılarımızla birlikte daha uzun zaman geçiririz. Bazen çıplak ve ojeli parmaklarımızı süsler, bazen ayak tabanımız altında her adımımızda ezilir, yine de şikayet etmezler bundan... Söylesenize; başka neyle, hatta kimle böyle içli-dışlı bir ilişki kurulabilir...!?
3 Kasım 2009 Salı
2 Kasım 2009 Pazartesi
133
1 Kasım 2009 Pazar
132
Usul usul sokuluyor soğuk soluğu
Buklelerimi Gece rengi bürüyor
Gözlerini Gece ışığı yıkıyor
Bay Gece yine sarıyor etrafımızı
Buzlu buğusu donduruyor kanımızı
Ellerimi Gece ayazı kesiyor
Dudaklarını Gece tadı yalıyor
Bay Gece yine kuşatıyor şehrimizi
Fark edilmeden bastırıyor karanlığı
Nefesimiz, Gece tozu kokuyor
Öpüşümüz, Gece sessizliği susuyor
31 Ekim 2009 Cumartesi
131
Şeker mi?
"Cadının teksisin sen!"
Hakaretlerin iltifat gelir kulağıma
Çünkü sevgilim, tiksiniyorum senden
O zavallı bakışlarını suratıma dikince
Midem bulanıyor sana acımaktan
"Hiç bu kadar sevinmemiştim
Daha önce birinden ayrıldığıma!"
Şeker mi_Oyun mu?
Ulaşabileceğin hiçbir yerde
Bulamayacaksın beni bundan sonra
Çünkü sevgilim, elini uzattığında
Görünmeze karışan cadının tekiyim ben
Ve ikimiz de biliriz ki
Daha asildir cadılık,
Aciz sokak köpekliğinden...
30 Ekim 2009 Cuma
29 Ekim 2009 Perşembe
129

Salonun ortasında bir Efe,
Eğile kalka zeybek oynuyor.
Etrafında kadınlar oturmuş, şapkalı
Hayran gözlerle hepsi Efe'yi izliyor.
Salon geniş, son vals bitmiş,
"Çalın bir zeybek!" demiş,
Tek başına ortaya gelmiş,
Efe, zeybek oynuyor.
Oynarken kendi dünyasına dalmış,
Etrafında bir dönüyor, duraklıyor
Neler gelip geçiyor o ara gözlerinden
Yere bir eğilip tekrar kalkıyor,
Kollarını açmış, bakışları uzaklarda
Ancak çok savaş görmüş komutanlar kadar içli,
Gülümsüyor Efe, zeybek oynuyor.
Doğrulurken sanki yalnızlığını da sırtlıyor,
Ancak çok kan çekmiş toprakta biter
Çiçeklerin en kızılı, Efe biliyor
Bugüne gelmek için yılları saymış,
Gülümsüyor Efe, zeybek oynuyor.
Sazlar inceden, salon heyecanlı
Efe'nin gözlerinden uzak yollar geçiyor,
Karlı dağ yamaçları, seher vakitleri
Sıkıntılı gecelerin bölük uykuları
Karanlığı yaran kurşunlar geçiyor...
Salon kalabalık, Efe yalnız, ortada
Ancak bir milleti ardından sürükleyen adamlar gibi asil,
Vakur, sağlam, ağır adımlarla dönüyor
Tüm kaybedilenlere, kazanılanlara selam durur gibi
Efe, zeybek oynuyor.
28 Ekim 2009 Çarşamba
128
27 Ekim 2009 Salı
26 Ekim 2009 Pazartesi
126
25 Ekim 2009 Pazar
125
Rana: "Erkek, demek ki, her yerde aynı... Çoğunlukla işe yaramaz, düpedüz embesil bir tür!"
Uzaktaki Arkadaş: "Yani..Ben her görüştüğümüzde sevgili olmadığımızı belirtmiştim ona, şimdi sanki ben onla olmak için yalvarmışım gibi, ne demeye kendini geri çekme ihtiyacı hissediyor?? Çok anlamsız!"
Rana: "O da bir şey mi! Yaklaşık bir yıl önce bana internetten yazan bir adam vardı, asla arkadaş olmadık, konuşmadım bile onla, tahammül edemeyip çenesini kapamasını söylemiştim. Şimdi bana tekrar yazıp ileride aramızdaki ilişkinin iyiye gideceğini hissettiğini söyleyebiliyor!!"
Arkadaş: "Vay anasını!!...."
Rana: "Ardından ona hislerine güvenmemesini söylediğimde zaten aramızın düzeleceğini hep bildiğini yazarak ve gülücüklerle süsleyerek cevap verebiliyor üstelik!!..."
Arkadaş: "Vay vay vay anasını...!"
Rana: "Evet, şizofrenik bir vaka..."
Arkadaş: "Peki neden hep böyle oluyor, yani bizde mi bir sorun var acaba...? Yoksa erkeklerin alayı mı gerizekalı?"
Rana: "Korkuyorum cevaplamaya bunu... İki türlüsü de korkutucu!"
24 Ekim 2009 Cumartesi
22 Ekim 2009 Perşembe
122

Mülteci gemisinde yakalanınca tereddütsüz denize atlayan Elias...
Yüzerek vurduğu kıyının Yunan adası olduğunu gören Elias..
Kuşçu kadının çocuklarıyla oynayan Elias...
Tırların, mobiletlerin arkasında domuzlarla giden Elias...
Sonunda Paris'e varıp sihirbaz olmayı düşleyen Elias...
Çingenelerle, evsizlerle çadırlarda yatan Elias...
Parasını ve kontrabasçıdan çaldığı deri ceketini kaptıran Elias...
Çünkü inanıyordu Elias; düşleri capcanlıydı, gözleri gibi ışıklı...
Hayatı hep önüne geldiği gibi yaşamaya hazırdı o, kabul ediyordu.
Bu sabah anladım seni neden terk ettiğimi, niçin gözümden düştüğünü.
Sen yaşadığın hiç bir şeyi kabul edemiyordun bir türlü...
Oturduğun yıkık dökük ama bahçeli evi kabul edemiyordun,
Evinden okula gelmek için otobüse binmeyi kabul edemiyordun,
Okuldan sonra yarım gün işe gidiyor olmanı kabul edemiyordun,
Çalıştığın insanlar seni hiç anlayamadılar ve hep kıskandılar,
Yanında çalıştığın en meşhur meslektaşların bile senden korktular,
Çocukluk öfkeni yenemediğin aileni bir türlü kabullenemiyordun,
Sana sahip çıkan dostlarını bile kabullenemez oldun sonunda,
Kabul etme felsefesini çok iyi bildiğini iddia eden, kendini kandıran sen...
21 Ekim 2009 Çarşamba
19 Ekim 2009 Pazartesi
18 Ekim 2009 Pazar
17 Ekim 2009 Cumartesi
116
Hemen hemen herkesin bir solucandan farksız olduğu bu dehşet ve tiksinti verici dünyada geçirdiğimiz kısa zaman boyunca hayattan alabileceğimiz maksimum zevk ve acıyı, keder ve neşeyi, bilgelik ve kayıtsızlığı almaya bakacağız..
15 Ekim 2009 Perşembe
14 Ekim 2009 Çarşamba
114
Pırıltısından kamaşan gözlerim yarı aralık, baygın bakışlarımla
"Bir tek sen sahipsin o sihirli tekniğe"* nakaratını söylerken
Parmağımla işaret edeceğim seni, kimse anlamayacak
İkimizin sakladığı sırrın ne derine kök saldığını, bilmeyecek kimse
Bir sen bileceksin, ağır ve vakur edanla sandalyenden kalkıp
Sahneye beni dansa kaldırmak için gelirken..Ve gülümseyeceksin.
* : "Only you have that magic technique..
When we sway I go weak..."
Dean Martin'in Sway isimli parçasından alıntıdır.
13 Ekim 2009 Salı
113
12 Ekim 2009 Pazartesi
11 Ekim 2009 Pazar
110
Tan kızıllığında yabancı bir evin yatak odasında yapılan sohbetler:
Bay her şeyi bilen psikolog :"Elinde anahtarın olsa hangi kapıyı açardın?"
Bayan Karanlık:"Işık kapısını, anahtarım elimdir"
Bay sezgileri çok güçlü psikopat:"Aramızdan en tehlikelisisin sen!"
Bayan tehlike:"Biliyorum, anahtarım ölümdür..."
9 Ekim 2009 Cuma
109
Düzeinelerce Beta grubundan çocuk, ninni niyetine
Yeşil tulumları içinde uyurken bir yandan
Fısıltıları dinlediler, tekrar tekrar, ve ezberlediler:
"Bir beta olduğum için öyle mutluyum ki!
Gamalar kısa boylu ve çirkinler,
Deltalar aptallar ve Epsilonlar ise
Tahammül edilmeyecek denli moronlar!
Biz Betalar hep parlak yeşil giyeriz
Çünkü yeşil en güzel renktir dünyadaki!
Oysa Deltalar iğrenç haki giyerler,
Epsilon moronlarıysa simsiyahtırlar
Okuma-yazma bile bilmez ayaktakımı...
Yine de ihtiyacımız var onlara; bizim için çalışmalılar
Çünkü herkes herkes için çalışır, öyle der Ford!
Yüce Ford aşkına, Alfa olmadığıma memnunum.
Alfalar bizim üstümüzdür, fakat fazla zekiler_
Korkutucu, rahatsız edici zekaya sahip olmak istemezdim
Oh, Ford biliyor ya, bir Beta olduğum için öyle mutluyum ki!"
8 Ekim 2009 Perşembe
108
Bir Bokanovsky yumurtası olmak..?
Yahut uzak bir gelecekte kurulmuş
Fantastik imparatorluğun tahtında oturmak..?
7 Ekim 2009 Çarşamba
107
Dillerine cesaret ve ayaklanma türküleri dolanmıştı...
Edebiyatı daldığı uykudan ateşli bir uykusuzluğa uyandırmak
Yumruk ve tokatla hızın güzelliğini suratına çarpmak istiyorlardı...
"Yalnızca mücadelede güzellik var" diyorlar, savaşı yüceltiyorlardı.
Savaş; dünyanın tek gerçek hijyeni!
Kütüphaneler ve müzeler yıkılmalıydı, ahlak geçmiş bir modaydı.
"Zaman ile mekan dün öldü" diye bağırıyorlardı...
Bir grup adam toplandılar, yıl 1909'du.
Kendilerine "fütüristler" dediler ve hiç dönüp bakmadılar arkalarına...
6 Ekim 2009 Salı
5 Ekim 2009 Pazartesi
4 Ekim 2009 Pazar
1 Ekim 2009 Perşembe
30 Eylül 2009 Çarşamba
29 Eylül 2009 Salı
99
İkimiz, aynı anda ama başka zaman boyutlarında
Farklı şehirlerin tenha ve tekinsiz arka sokaklarında
Geceyi solumak için yapayalnız, dolanmaktaydık...
Serin rüzgarın ürperttiği ellerimizi cebimize sokmuş,
Yüzümüzü tanınmamak için örtmüş, gizlemiştik
Ve karanlığın kokusunu en derinlerimize sindirmekteydik...
Ben ve sen, birbirine hiç kesişmeyen paraleller gibi;
Diğerlerinin girmeye korktuğu lanetli binaların
Kilitli kulelerinin ışıksız pencerelerinden karşılıklı,
İzlendiğimizi bilerek birbirimizi gözetlemekteydik...
28 Eylül 2009 Pazartesi
98
Farklı milletlerden bir grup insan,
Gemide ayin yerine gidiyoruz...
Hiç konuşmuyorum,
Bir sırrı saklar gibi herkesten,
Bir şeyler soruyorlar,
İşaret parmağımı dudaklarıma götürüyorum,
Tuhaf bir dinginlik halindeyim...
Önümden geçerken teker teker
Bir şişe su döküyorlar üstüme,
Beyaz kumaş ıslanıyor gitgide,
Şeffaflaşıyor üstümde,
Ben olabildiğince sakin, izliyorum.
97
Sabah: İtiraf edilmeyen endişeler...
Öğleden sonra: Randımanlı çalışmalar...
Gece: Sıkıntılar, sevimsiz düşler...
26 Eylül 2009 Cumartesi
96
25 Eylül 2009 Cuma
24 Eylül 2009 Perşembe
23 Eylül 2009 Çarşamba
21 Eylül 2009 Pazartesi
20 Eylül 2009 Pazar
90

Mihrinisa ile Hayrünisa teyzelerin
Meyve ağaçlarıyla dolu
Muhteşem bahçesindeymişiz...
Mihrinisa ağaca çıkmış, gözlükleriyle
Hayri gülümsüyormuş fotoğrafı çekene
_Ki o anneannem olacak...
Babaannem, elinde kayısı
Nadir mutlu günlerinde,
Yüzünde o herzaman kanaatkar ifadesiyle...
Hayat,en sevdiğim saklambaç oyunuymuş:
Bir varmış, bir yokmuş...
Fotoğraflarda eskiyen yüzler
Birer birer kaybolurmuş...
Benim yüzüm henüz belki de yokmuş;
Daha ipten salıncak kurulmamış o bahçede
Uzun siyah saçlarımı savura savura sallanayım diye.
Annem bana hamileymiş
Kedere yer yokmuş bahar mevsiminde...
19 Eylül 2009 Cumartesi
89
Küçücüklüğüne acıyacak gibi oldum önce,
Ama kendinden utanmayı bile beceremiyordu...
18 Eylül 2009 Cuma
88
GİYİNDİM KUŞANDIM,KUKLACIYA GİTTİM,
KUTU KUTU KUKLALARA BAKTIM
KUTULUKTAN BİR KUTU ÇIKARDIM
KUKLACIYI KUTLADIM
KUTU KUTU KUKLALARDAN
BİR KUTU KUKLA ALDIM
KUKLACI KUKLALARIN KUTLU OLSUN DEDİ
17 Eylül 2009 Perşembe
16 Eylül 2009 Çarşamba
15 Eylül 2009 Salı
84

(14 EYLÜL PAZARTESİ)
Karl Lagerfeld: "En sevdiğin aksesuarın ne?"
Rananah: "Erkek arkadaşlarım!"
Karl Lagerfeld karanlık bir kahkaha patlatır, boğazını temizler gibi.
Rananah: "Yeni siyah elbisemle çok güzel duruyorlar..."
13 Eylül 2009 Pazar
12 Eylül 2009 Cumartesi
11 Eylül 2009 Cuma
81
Dudak bükerek, küçümseyişinde küstahlık vardı
"Hala takip ediyor olmalı, ayak izlerimi...!"
80
Birkaç tekila üstüne büyük bir mojitonun rahiyası;
Sabaha kadar dans eden bir çiftin ayak vuruşlarına,
Birbirlerine tehlikeli yaklaşımlarla değen,
Sonra hemen ayrılan yüzlerinin ışıltısına
Erkeğin, kızın beline dolanan kollarının dokunuşuna
Kızın, erkeğin yakasına iz bırakan rujunun kırmızısına
Hepsinden çok da usulca birbirlerine sokulan
Bir çift boynun içe çekilen kokusuna sinmişti...
9 Eylül 2009 Çarşamba
79
09,09,09
DOKUZ
1. Aztekler, ruhun ebedi dinlenmeye ulaşabilmesii için 9 aşamadan geçmesi gerektiğine inanıyorlardı. Yer altında tam 9 cehennem benzeri dünya olduğunu kabul ediyorlardı.
2. Nepal kutsal kitabını oluşturan 9 Dharma vardır.
3. Dante'nin İlahi Komedya'sında tasarladığı cehennem 9 katmanlıdır.
4. Hesiodos'a göre; Dünya cennetten de cehennemden de 9 gün 9 gecelik bir mesafe ile ayrılmıştı.
5. Antik Yunanlılar her 9 yılda bir, Girit'teki labirentte yaşayan boğa başlı canavar Minotauros'a genç kızlar ve erkekler kurban ederlerdi.
6. Druid rahibeleri (Paganist Kelt topluluklarında şifa ve büyü ile ilgilenen bilge ve kutsal kişiler.) 9 kızdan oluşmaktaydı: Ogia(:bekaret), Glania(:saflık), Karantia(:yardımseverlik), Uxellia(:asalet), Viriona(:doğruluk), Aventia(:dürüstlük), Dagia(:iyilik), Lania(:bereket), Lovania(:neşe).
7. Antik Yunan mitolojisinde 9 musa (ilham perileri) bulunur: Calliope(:destan), Clio(:tarih), Erato(:aşk şiirleri), Euterpe(:müzik), Melpomene(:tragedya), Polyhymnia(:kutsal şiirler), Terpsichore(:dans), Thalia(:komedya), Urania(:astronomi).
8. Birbirinin tersi olan (basamakları yer değiştirmiş) herhangi iki basamaklı iki sayının farkı, basamakları toplamı 9 u veren ve yine 9 un katı olan bir sayıdır.
Örneğin: 62-26=36
3+6=9
36/9=4
Ya da: 82-28=54
5+4=9
54/9=6
9. 9 sayısı ile çeşitli matematiksel oyunlar yapmak mümkündür:
0.9 + 1 = 1
1. 9 + 2 = 11
12. 9 + 3 = 111
123. 9 + 4 = 1111
1234. 9 + 5 = 11111
12345. 9 + 6 = 111111
123456. 9 + 7 = 1111111
1234567. 9 + 8 = 11111111
12345678. 9 + 9 = 111111111
123456789. 9 + 10 = 1111111111
78
Yağmuru kayıtsızca seyrederken
Usul usul doluyor odama
Uykulu tembel sesin
Yokluğu dinlemekteyim, karanlıkta
Derin, kopkoyu bir yalnızlıktayım
Tekrarlıyor dilim benden habersiz
Burkulmuş kederli sözlerini
"Ama şimdi, mesafe girdi..."
Diyorsun, dudaklarımda kıvrılıyor
Bıçak gibi bir gülümseme
Bahsettiğin dipsizlikten geliyorum,
Söz ettiğin ıssızlığı tanıyorum
Odam büyümüş, kocaman boşluk olmuş
Ben de herkes kadar hiçkimseyim artık
Geniş boşluktan korkuyorum, yutacak
Ben kuytulara sığınmak istiyorum şimdi
Kapkara, koyu yalnızlık kahvesini içiyorum
"Bu hoşçakal demenin yolu değil.."
Ona hiç hoşçakal diyememiş olmam
Bir yolunu bulamadığım içindi, anlıyorsun...
7 Eylül 2009 Pazartesi
77
Ey beden-ruh ayrımına inanmayanlar!
Bu sefer yalnızca "siz" durun karşımda
Düşüncelerin eklentisi olmadan
Düşlerin izinden sıyrılmış olun
6 Eylül 2009 Pazar
4 Eylül 2009 Cuma
74
buyuran
ey sadist
hem de narsist
tanrı!
Bu kez
maskeni indir de
doğruyu söyle;
Hepimiz
sevdiğimizi
en çok sevdiğimizi
zalimce
zevklenerek
en az bir kez
öldürmedik mi?...
73
Bir varak ayna, bir dantel eldiven, bir saç lülesi...
...Arasından göz kırptı kukla.
Bir topuklu ayakkabı, onu tutan bir el, bir lamba...
...Altında durup baktı kukla.
Bir bozuk saat, bir kırık keman, bir yenik kilim...
...Üstünde oturdu kaldı kukla.
Bir hasır şapka, bir tilki postu, bir teli kopmuş gitar...
...Yanında oynadı güldü kukla.
Bir açık dolap, bir saten sabahlık, bir sarı peruk...
...Önünde esnedi gerindi kukla.
3 Eylül 2009 Perşembe
1 Eylül 2009 Salı
71
Ölmüşlerimizin ruhuna gitsin, deriz ya hani...
Bu gece sevip saydıklarımızı rakıyla anma gecesiydi:
Yavuz Çetin'in ruhuna, onun gibisi gelmez daha!
Tanıdığımız ilk ve tek blues gitaristine bir kadeh!
Seni dinlerken hem ağladık hem birbirimizi hatırladık...
Senin dedenin ruhuna, ne kral adamdı ya!
Çocukla çocuk olabilen en tatlı tır şöförüne bir kadeh!
Ahmet "Fevzi" Demirden, seni sevdik ve hep hatırladık...
Benim dedemin ruhuna, ne ağır adamdı ya!
Herkesin gelip akıl aldığı en yakışıklı Arnavut'a bir kadeh!
Ömer Hoxha, senin soy-adını taşıyorum ben hala...
31 Ağustos 2009 Pazartesi
30 Ağustos 2009 Pazar
68
Önce fındık votka, sonra kavun votka
Ve bol bol nuri alço shot ardından
Topuklu ayakkabılar üzerinde
Kendini kaybetmişçesine dans eden
O siyah saçlı güzel kadın
Siyah dantelli bluzunu
Siyah dar eteğinin içine sokmuş
Ve siyah kalın kemeriyle
İnce belini iyice sıkmış
İçi paramparça, gözleri şişmiş
Belli ki bütün gece ağlamış
Kim bilir hangi keder yüzüne sinmiş
Ve fakat yine de eğleniyor
Kahkahaları yüksek atıyor art arda
Herkesten çok O eğleniyor inadına...
28 Ağustos 2009 Cuma
67
Çok fazla içine girdik yıllar önce birbirimizin
Senin için ben hep tekim, sen de benim için
Diğerleri yalnızca benim arızalarımdı, biliyorsun
Bile bile kendimi kandırmaktan bıktım, diyorsun
Belki de yalnızca uçarken mutlu hissediyorsun
Bense mutluluğu bulduğumda kabul edemiyorum
Diğerleri yalnızca senin arızalarındı, biliyorum...
27 Ağustos 2009 Perşembe
66
Bana doğru yaptır, bana yanlış yaptır
Senin kuklanım
İplerimi çek ve şarkılar söylerim
Dilediğin gibi davran, konuştur
Senin kuklanım
65
Bir grup şık insan toplandı
Kadınlar topuklu ayakkabı giymişti
Erkeklerin siyah ceketleri ilikliydi
Birer birer içkilerini aldılar
Hepsi de moda üzerine konuştular
25 Ağustos 2009 Salı
64
Çok dağınık bir adamdı
Elleri kağıt hamuru kokardı
Bazen koynuna tütün sinmiş
Bazen boynuna güvercin gizlenmiş
Bulurdum onu
Çok dağınık adamdı
Huzursuz bakışlarla dolanırdı
Defterleri, kalemleri arasında
Bir sabah yitik buldum onu
Unutamadığı bir rüyayı düşünüyordu
Ama bir türlü tam hatırlayamıyordu
Sinirliydi, kararsızdı, bana rağmen yalnızdı
Çok dağınık adamdı
Elinin kurşununu yüzüne silerdi
Yüzündeki isten öperdim onu
63
Issız küçük bir adada
Bir korkunç hakim,
Bir tekinsiz eski asker,
Bir karısını unutamayan general,
Bir evde kalmış yaşlı ahlak kumkuması,
Bir duygusal genç öğretmen kadın,
Bir genç ve yakışıklı, paralı kadın avcısı
Bir sarhoş doktor,
Bir geçmişi şaibeli kayha,
Bir vicdan azabından uyuyamayan aşçı kadın
Ve bir eski dedektif
Hep birlikte ölü bulunsa
Bu gizemi nasıl çözerdiniz?
Adada onlardan başkası yoksa
İçlerinden biri katil olup
En son kendini öldürmüş olmak zorunda
Fakat en son kendini asan kadının
Ayağıyla devirdiği sandalye
kaldırılıp duvara dayanmışsa?
23 Ağustos 2009 Pazar
62
Üzerine basıp geçtiklerimi...
22 Ağustos 2009 Cumartesi
61
Yabancı dil kurslarında
İlk derslerde sorulan
Ve bilinmesi
Çocuk oyuncağı olan
"O Nerelidir?" sorusuna
Diğer öğrenci benimle ilgili
Cevap verirken
Dilimde buruk bir tatla
Araya girip
Söylediğim kelimedir
Onu düzelterek:
"Türk değilim aslında..."
21 Ağustos 2009 Cuma
60
Önemli olan samimi olmak sadece
Kendine, karşındakine yapmacıksız
Gerisi bolca kahkaha, şarap ve bazen
Buram buram mayhoş bir melankoli
59
Ağustos havası güzeldi, hafif rüzgarlı...
İki kız bir vapuru kalkmadan hemen önce yakaladılar ve dışarı alt kata oturdular.
Rüzgara rağmen güneş yakıcıydı, terlediler ve hemen kalksın istediler.
Kınalıada'ya yönelen vapur döndü ve kızları gölgede bıraktı. Bir de şu vapurda sigara içme yasağı gelmemiş olsaydı!
Kınalı'nın plajına yanaşan vapurdan inmedi iki kız.
Burgazada'da indiler, iskele yakınında bir banka oturup simit yediler.
Sonra 3. kız geldi, hep birlikte Kalpazankaya'ya yürümeye başladılar.
Deniz adanın bu tarafında fazla dalgalı ve pisti, "Belki de geri dönmeliyiz" dedi 3. kız.
İskele yakınındaki liman tarafına havlularını serip denize girdiler.
Deniz suyu kızlardan birine çok sıcak geldi, biraz da bulanık...
Sonra birer çay içip Büyükada vapuruna son anda yetiştiler.
Vapurda bir grup Lübnanlı öğrenci şarkılar, marşlar söyleyerek eğleniyordu.
Büyükada her zamanki gibi kalabalık ve kaotikti, kızlar bundan bunalıp en tepeye çıkmaya karar verdiler.
Yürüyüş uzun ve yorucuydu, güneşin altında 1,5 saat sırtlarında çantalar ve fotoğraf makineleriyle tırmandılar.
Son taşlı yokuşa geldiklerinde kızlardan biri artık terden sırılsıklam olmuştu ve ayakları ağrıyordu.
Aya Yorgi'ye selam edip yiyeceklerini aldılar.
Aşağıdaki koya, ormana ve denize bakan en uçtaki düz kayanın üstüne oturup günbatımını seyre daldılar.
Sandviçlerini yedikten sonra şaraplarını yudumladılar.
Aşağı inmeye karar verdiklerinde hava kararmıştı, rüzgar sertleşmiş ve soğumuştu.
Üşüyen 3 kız şarkılar söyleyip gülüşerek çıktıkları yoldan geri sahile indiler.
Saat geç olmuştu ve birinin vapuru kalkmak üzereydi.
Onu uğurlayıp 2 kız adada bir saat daha kalmak istediler.
Çaylarını içip sonra onlar da döndü eve, tenlerinde güneş kokusu vardı, dudaklarında deniz tuzu, nefeslerinde ada rüzgarı...
19 Ağustos 2009 Çarşamba
58
Ateş yakıp önünde oturmak için, öylece,
hiçbir şey yapmadan saatlerce...
Bu kış karla örtülü bir Prag sokağı istiyorum.
Pandomimci bir çocuğu çekmek için,
kısa pantolonu ve şapkasıyla,
boyanmış yüzünde belirsiz bir ifadeyle...
18 Ağustos 2009 Salı
57
DeğilİyiBiriAmaSıkıntılarıVarVeGeleceğiOlacağınaGüvenmiyor
sun2009ÇokYoğunBirYılHemOkulHemİşYüksekEğitimVe
OrtaklaşaKazanılacakParaERNHarflerindenBiriyleTanışıcaksın
DuygusalHayatınÇokOlumluTaşlarYerineOturacakAralığaKadar
UzunSüreliCiddiİlişkiBirlikteAynıŞeyleriYapmaktanHoşlanacağın
BiriyleBirlikteOlacaksınDediBugünBanaBirFalcı
17 Ağustos 2009 Pazartesi
16 Ağustos 2009 Pazar
15 Ağustos 2009 Cumartesi
53
"Beyninizde şüpheli kitle bulduk" diyen doktora bile güldüm,
Telefonu suratıma kapatan sana gülemedim..
Hastanede damarımı bulamadıklarında bile ağlamadım,
Gece yarısı yanına geldiğimde sana sarılıp ağladım...
Ölmeyeceğimi öğrendiğime bile sevinemedim,
Beni ne kadar sevdiğini öğrendiğime sevindim...
13 Ağustos 2009 Perşembe
52
Kendimi korumak için hayal kurdum
Helikopterden okyanusa atladım
Issız adanın büyülü turkuazını keşfettim
Ya da ceketime düğmeler diktim
Kolay olmuyor bugünlerde kendimde kalmak
Kader, seni takip ediyorum sadece
12 Ağustos 2009 Çarşamba
51
10 Ağustos 2009 Pazartesi
9 Ağustos 2009 Pazar
8 Ağustos 2009 Cumartesi
47
Karl Lagerfeld: "Tasarımda yalnızlık bir zaferdir."
John Galliano: "Peki ya David Bowie'ye ne diyorsunuz? O seksi bir yaratık..."
Karl Lagerfeld: "Kendimle gayet iyi başa çıkabilirim. Kendime karşı tam bir faşistim! Soru yok. Yalnız emirler var. Onları izlerim."
John Galliano: "Elbette, bir gün ben de Chanel markası gibi olabilmek isterim."
Karl Lagerfeld: "Bazıları yahudi Chanel'i bugün bir Alman'ın yönetmesinden rahatsız!"
John Galliano: "Ama ben bir sanatçı değilim. Belki küçük s ile başlayan biri..."
Karl Lagerfeld: "Hayatın amacı yine kendisidir!"
7 Ağustos 2009 Cuma
46
"Umarım tatmin olmuşsundur, sevgilim..."
İçim ezilerek hiç yetmediğini düşünüyorum, hiç yetmeyeceğini...
Şarkılarını yaşattığım için teşekkür ediyorsun,
Ne incelik!
Şarkılarına teşekkürler, beni yaşattıkları için.
İspanyol telleri beni yolculuğa çıkarıyor
Yıldızlar arasına,
Lorca'dan dizeler söylüyorsun usul usul_
Sana teslim olmak için bir neden daha!
Eğilip bükülüyorsun, şapkan önünde
Ne zarafet!
İçim titreyerek eşlik ediyorum
Sen söylemiştin yıllar önce;
"Her sözde bir ışık kıvılcımı var,
Hangisinin duyulduğu önemli değil_
Kutsal ya da kırık dökük bir Hallelujah!*"
Beni duyup duymaman önemli değil,
Aynı anda hem kutsal, hem kırık hissettiğimi...
*Hallelujah: Şükürler olsun!
....................................Bay Leonard Cohen'e.................
6 Ağustos 2009 Perşembe
45
Bir kadının seni öldürmesine
Şarkı kulesindeyken...
Peki seni yine
Bir kadın öldürmemiş miydi
Chelsea Oteli'ndeyken?
Eğer sokakta yalnız yürümek istersen
Senin için görünmez olurum, demişsin
Ay çok parlak ve zincir çok sıkıysa da.
Ama biliyorsun sen de pekala,
Bir erkek asla geri kazanamadı bir kadını
Dizleri üstüne çöküp yalvarsa da.
Son gördüğünde pek yaşlanmış gelen
Ve mavi yağmurluğu omzundan yırtılmış
Dostuna teşekkür ediyorsun
Kadının gözlerindeki hüznü aldığı için.
Oysa bu değildi içinden gelen
Sen hüznün orda güzel durduğunu düşünmüş
Ve hiç uğraşmamıştın yok etmek için.
"İsa bir denizciydi" diye şarkı söylüyorsun,
"Herkes birer denizci olsun dedi
Deniz onları azad edene dek"...
Onunla gitmek istiyorsun bunu dediği için;
Ama O kendisi de kırılmıştı, biliyorsun
Terk edilmiş, neredeyse insan gibi
Gökler O'na açılana dek...
Bin öpücük derinden geliyor sesin
Hank Williams'tan cevap yerine öksürük yankılanıyor
Geleceği görüyormuşsun ordan, anlatıyorsun
"Cinayet!" diye bağırıyor sesin
"Hazırlıklı olun, geleceği gördüm ben!" diye haykırıyor
Bombalardan ve yok edilen ceninlerden bahsediyorsun
Valse davet etmişsin beni, olanca zarafetinle
Çünkü herkes bilir, diye eklemişsin
Senin bana gerçekten aşık olduğunu
Ve sadık kaldığını, belki bir iki gece dışında...
Herkes bilir tedbirli olduğumu, gizliliğimle
Sakladığım kalbime son bir bakış atmışsın
Yalnızca çok fazla insan oldu
Tanışmak zorunda kaldığım, giysilerimi çıkarınca...
................................Leonard Cohen'e.....
5 Ağustos 2009 Çarşamba
44
Bir köy kahvesi kapısı önünde
Sinirli sinirli dumanı üflüyorum
Ta içime çekmişim tütünün kokusunu
Bembeyaz kesmiş, titriyor ellerim
Sinirden mi rüzgardan mı, bilmiyorum
Gözlerim uzaklara dalmış,
Bir ileri bir geri adım atarken
Sadece Güneş'i gözlüyorum
Arada bir giren çıkan oluyor kahveye
Anlam veremeden süzüyorlar beni
Kapı önünde sabahın beşinde
Bir kız tütün çekiyor, sinirli sinirli
Bir derdi var muhakkak, diyorlar
Derdimi ben de bilmiyorum,
Sadece Güneş'i özlüyorum...
4 Ağustos 2009 Salı
43
Ölümü gördüm
Beyazlarımı çıkarıp
Siyahlarımı giydim
Kırmızıyı düşledim,Erzsébet
Tırnaklarımı biledim
Dişlerimi sivrilttim
Aynı kadehten içmek
Aynı küvette yıkanmak için
Çünkü bilirim;
Her katil aşktan öldürür
Ve her aşık katildir
Hep bilirdim bunu, Erzsébet
Erzsébet Bathory'nin anısına...
3 Ağustos 2009 Pazartesi
42

Tik Tak..Tik..Tak..
....Var...Yok...Rüya...Gerçek...Hayal...Gerçek... Düş...Varlık..Yokluk..Hiç...Bir..Sanı...Tanı... Tanım...Sınır...Sınırsızlık...Yokoluş...Sıfır...
Tik. Tak.
Zaman...Döngü...Felek...Çember...Talih...Kaza... Tekerlek...Baş...Son..İlk..Son...Tekrar..Döngü.... Zamansızlık....Sonsuz..Son...Sonsuzluk...Sıfır...
Tik-tak-tik-tak-tik-ta........................!
Saat sıfırı gösterdiğinde, hayaller gördüren saat çiçeğinden bir yudum bal özü tat ve yokluğa karış.
2 Ağustos 2009 Pazar
40
Yollar, yollar...
Rahatsız bölük pörçük uykular...
Rüya parçacıkları...
Akılda kalan bir huzursuzluk
ve özlenen bir sevgili...
Hızla giden otobüsün havasızlığı, karanlığı
Kasvet çöken bir gece yolculuğu
Sonra Güneş.
Sabah.
Eve dönüş.
39
.Orta iskele. Müzik. Leonard Cohen şarkılarına eşlik. Dondurma. Tekrar iskele. Gitar. Merhaba. Müzik. Sohbet. Yıldız kayması. Gece denizi. Gülüşmeler, konuşmalar. Söylenen şarkılar. Don't look back in anger. Uzak ülkelerden eski hikayeler. Sonra kalkış. Araba. Bira. Yüksekler. Manzara. Yeniden müzik. Arabanın üstü açık. Oradan çıkıp yıldızlara bakış. Hep beraber Yavuz Çetin. Sana olan aşkım hep akan bir su. Çok güzel! Böyle çok keyifli. Biram bitti, yeni bir tane açıldı. Çok güzel burası! Sonra biraz dışarısı. Yürüyüşler. Tanımadık biriyle bilinmedik bir yolda gezintiler. Yine uzak ülkelerden kalma eski hikayeler. Bir tepede oturuş. Sabah ezanı. Gün ağarışı. Tan kızıllığı. Arabaya dönüş. Sabahın köründe eve giriş. Sonra rüyalar. Rahatsız rüyalar...
38
Deniz feneri yanıp sönüyordu. Rüzgar kulaklarımda uğulduyordu. Yıldızlar yüzlerce parlıyor, birkaçı bize göz kırpıyordu. Uzun süre bakarsam gökyüzüne yükselecek gibiydim, ürperdim. Her yanı saran yoğun bir ıssızlık duygusu vardı. Hiçliğin ortasında senle başbaşa kalmak isteği uyandı birden içimde. Fenerin yanında, tepede bir evde, rüzgara karşı... Serin, uğultulu gecede bembeyaz bir yatağı paylaşmak, kokuma hapsedip, başını göğsüme yaslayıp, seni uyutmak, senle beraber ben de uyumak istedim.
37
Azrail ile Düşsel Diyalog
Azrail sordu: "Bir orak seçsen nasıl bir tanesini seçerdin?"
Ve siyah parlak metalden orağını pelerini altından çıkarıp kızın yüzüne doğru savurdu.
Farkında olmadan bir sihirli kelime mırıldandı kız, koruyucu bir kelime.
Sonra yutkundu, ürkek, cevap verdi: "Keskin bir tane, heralde.."
Doğru cevabı bulması gerekiyor gibi hissediyordu.
Azrail gülümsedi, yine de tehditkardı,
"Bence sen bir orak alsan böyle yapardın" dedi
Ve orağın bıçağını sapından ayırdı.
Silahı etkisiz hale gelmiş, tehlike geçmişti.
Kız rahatladı.
Bunu bir barış mesajı olarak algıladı.
35
Senden çok uzaktayım sandın, oysa hep seninleydim. Düşlerimde dudakların diye kendimi öptüm, saçlarının kokusunu duya duya başını göğsüme bastırırken yastığıma sen diye sarılıp tatlı uykulara daldım, rüyalarımda hep senle konuştum... Hiç mümkün müydü aklımdan çıkarmam, hiç yer kalır mıydı bir başkasına içimde, bunca senle doluyken?
34
İstanbul'da bir gelin beyaz eteklerini döndüre döndüre dans etti bu gece. Seni aradım, balkonda uyuyordun ve bana geveleyerek "Seni seviyorum" dedin. "Şimdi çok sarhoşum ama yarın arayacağım... Seni çok seviyorum!"
Duyduğum en içten, en tatlı şeydi sarhoş sesin!
33
24 Temmuz 2009 Cuma
32
Yollarda sarhoşmuşuz
Elin omzuma dolanmış,
Benimki senin belinde
Sallana savrula dolaşmışız
Dün gece izlemişler bizi
Çok güzelmişiz
Saçlarımız birbirine karışmış
Aynı şişeden bira yudumlayıp
Sevişiyormuşuz
Dün gece dinlemişler bizi
Hep gülüyormuşuz
Arada sanki kimsenin
Anlamadığı bir dilde
Fısıldaşıyormuşuz
31
En çok ayaklarını seviyorum
Çünkü onlar
Toprağın üzerinden
Taşların üzerinden
Kumların üzerinden yürüdü
Denizleri aştı
Ormanları, tarlaları
Rüzgarlarda yol aldı
Güneş altında
Bazen yağmurda
Bunca yıl ayakların
Bana gelmek için
23 Temmuz 2009 Perşembe
30
Të dashuroj!
Të dua shumë!
im dashuri...
21 Temmuz 2009 Salı
29
Her şeyi bilen ve her zaman çok
Derin düşünen bir adam bulduysan?
Daha tatlıdır
Tan kızılında senle sevişen
Ve çok derine giren bir adam!
28
Pazartesi bunalımı yakamı bırakmıyor
Yüzümü tırnakladım
Önce sebebini bilmediğim
Cinayet planlarına sürükledi beni
Sonra yöntemini seçemediğim
İntihar eylemlerine karıştırdı
Pazartesi kasveti göğsüme çörekleniyor
Nefesimi tuttum
Dakikalarca su altındaymış
Gibi durdum, yine de öldürmedi beni
Akşama kadar yüzümü astım
Gözlerim yandı, yine de ağlatmadı beni
Pazartesi melankolisi peşimde dolanıyor
Yastıkları parçaladım
Tanıdık tanımadık herkesle
Sudan sebeplerden gereksiz kavga çıkardım
Biraz duvarları tekmeledim
Biraz da arabaları havaya uçurdum
Pazartesi bunalımı geçmek bilmiyor
Şarkılar dinledim
Ölümü yaklaşmış bir adamın
Derin, iniltili sesinden saatlerce
İç çeke çeke söyledim onla beraber
Ölümü düşündüm, yine de geçmedi
19 Temmuz 2009 Pazar
18 Temmuz 2009 Cumartesi
26
17 Temmuz 2009 Cuma
16 Temmuz 2009 Perşembe
15 Temmuz 2009 Çarşamba
23
Söyle!
14 Temmuz 2009 Salı
22
Herkesle yapamamak
Hayır değil ama
Bu kadar genç bir kız
Nasıl böyle kederli olabilir?
Çok mu ayıp
Sevdiklerinden tiksinmek
Hayır değil, ama
Bu kadar güzel bir kız
Nasıl böyle yalnız kalabilir?
En iyisi düşünmemek,
Diye fısıldadı bir bilge
Hiçbir şeyi uzun uzadıya
En iyisi bırakıvermek
Her şeyi oluruna...
Çocuklar kadar saf kalabilmek
Dedi bilge kulağıma
Öyleyse şarkı söyleyelim:
Ben kızım , sen de erkek
La la lalala laaaaa!
Ben kızım, sense erkek
Tut elimi, bırakma
Ben kızım, sen erkek
Hoplaya zıplaya gidelim uzaklara
La la lalala laaaaaa!
13 Temmuz 2009 Pazartesi
12 Temmuz 2009 Pazar
11 Temmuz 2009 Cumartesi
18
Evcilik oynamak ne güzelmiş
Sabahın kör vakti
Deniz kenarında bir çocuk parkında
İki misafir "evimiz"e gelmiş
Kaydıraklardan içeri
Çay diye ikram ettiğimiz bir şişe kola
Havada hafif esinti çıkmış
Şarkılar komik ve eski
Öpüşmeye ara verince kahkaha
9 Temmuz 2009 Perşembe
17
Yaptıklarına rağmen itiraf edemeden her gün özlüyorum, her gece gizlice seviyorum baba.
Aslında hep kaybetmekten korkuyorum seni, unutmaktan çok korkuyorum baba.
Yüzünü unutmaktan korkuyorum, sesini bir gün hatırlayamamaktan baba!
Fotoğraflarını kaybetmekten korkuyorum, bakışını hatırlayamamaktan, günün birinde nasıl gülerdi diye düşünüp düşünüp bulamamaktan baba, ölesiye korkuyorum!
Öyle seviyorum seni ki, sen seviyordun diye amcamı seviyorum baba.
Onu anladığımı hissediyorum, babasız kalan bir tek ben olmadım ki, onun yalnızlığını hissediyorum baba.
Sen okuyordun diye kitaplarını okuyorum, düştüğün notları takip ediyor, seni tanımaya çalışıyorum baba.
Senin adımlarını izliyorum, yapamadığın isteklerini ben yapmak istiyorum, seni yaşatmak için uğraşıyorum baba.
Seni öyle seviyorum, senle o kadar gurur duyuyorum ki, yaptıklarının hepsini kabul etmeye hazırım baba.
O yapmışsa doğrudur, diyorum, bende öyle yüksek bir yerin var ki baba!
Anlatılanlara hak versem de seni suçlayamıyorum, sana laf söyleyemiyorum, toz konduramıyorum baba!
Kahramanımdın sen benim, kimse seni benden alamaz baba!
Seni hep içimde taşıyorum, nereye gidersem gideyim, ağlarken senle konuşuyorum baba.
Yaptıklarını yaramaz bir çocuğun sevimli hınzırlıkları gibi görüyorum, sana kızamıyorum, düşman olamıyorum baba!
Bana öyle bir babalık yaptın ki, öldükten sonra bile seni tanıyabildim, seni sevebildim, senin kızın olduğumu söylerken gurur duyabildim baba!
Hiçkimse için böyle ağlamam, biliyorsun, kimseyi böyle aramam, adını sayıklamam baba!
Bir şeyler yapabilmek isterdim senin için, yemek pişirip önüne getirmek, gömleğini ütülemek, seni gülümsetebilmek isterdim baba.
Kaza geçirdiğinde sana kan vermek, hastalandığında başında beklemek, seninle olmak isterdim baba.
Hiçbir şey yapamadım sana, hiçbir şey baba!
Ama seviyordun beni, değil mi? Hala benim değil mi en sevdiğin, gurur duyuyorsun benle hatalarım olsa da, kızım da benim gibi diyorsundur değil mi baba?
Kimsenin bir şeyi olmak istemeyen ben, yalnızca senin küçük, mutlu kızın olmak için bugün her şeyimi verirdim, baba.
Kavuşmak ihtimalimiz var mı,baba?
8 Temmuz 2009 Çarşamba
16
Sahildeyiz, hava ılık. Elimizde şişeler, bir inip bir kalkıyor, dolup boşalıyor. Ağzımızdan keyif dumanları tütüyor, gülüşüyoruz. Komik yaz anılarından konuşuyoruz, arada bir yüklerimizi hatırlayıp sıkılıyor, sonra her şeye boşveriyoruz. Böyle mehtaplı bir Dolunay gecesinde can sıkmak olmaz! Şarkılara başlıyoruz.
"Mehtap senin güzel yüzünde...!"
Gece derinleştikçe muhabbet koyulaşıyor, genişliyor, etrafımıza yayılıyor. Galiba herkes bu gece her şeye boşvermeyi seçmiş. Yanımızdakilere sigara verip karşılığında şarap ve kuru üzüm alıyoruz. Ay ışıl ışıl yanmakta.
"Seyretsem ne olur senin dizinde...!"
Devamlı birileri gelip gidiyor, bir çocuk mendil satıyor, satarken namazında olduğunu söyleyip avukat olunca giyeceği takım elbiseleri anlatıyor. Bir çingene gül satmaya geliyor, bardağını doldurup sohbet ediyoruz, birileri büyük siyah poşetlere çöp topluyor, başka biri bisikletiyle su satıyor.
"Sen bir şahinsin, ben garip serçe...!"
Sonra hep birlikte kalkıp çimenlere oturuyoruz, bir cümbüş, bir klarnet, bir de darbuka yanımıza geliyor. İstek şarkı soruyorlar, söylüyorum, çalıyorlar.
"Çıkalım senle bağdat yoluna...!"
Eve dönerken biri bize çiçek veriyor.
Ne güzel bir yaz gecesi...
7 Temmuz 2009 Salı
15
Kayıp zamanları, acıyı hatırlayarak...
Ruhumuzdaki gizli saatin çarklarını arayarak...
Saatler hatırlar...
6 Temmuz 2009 Pazartesi
14
Aslında her ağladığımda sana sarıldım.
Yalnız kaldığımı sandığımda senleydim.
Senleyim sandığımda yalnızdım.
Sessizdim, sakladım, saklandım.
Tek bağımız bu acıydı ve onu koparmayı göze alamadım, anlıyorsun ya...
Bıraksam geçecekti, sen de acıyla beraber gidecektin, korktum.
Bana sevgini verme şansın kalmamışsa bile artık, hala bana verecek acın var.
Anlıyorsun...
Verecek şeyin kalmamasından korktum.
Seni kaybetmiştim ama, sensizliğin acısını da kaybetmekten korktum.
Sessizdim bunca sene, senleydim.
Razıydım, acıya gönüllüydüm.
5 Temmuz 2009 Pazar
4 Temmuz 2009 Cumartesi
12

İspanyol saçlarını savur rüzgara,
Çingene bıyığın altından gülümse bana,
Napolyon şapkanı tak, bin beyaz atına
Gel kaçır beni keşfedilmemiş dünyalara!
3 Temmuz 2009 Cuma
11
Harflerden Düşen 1000 İz
İzden Düşen 1000 Giz
Gize Düşen 1000 Yüz
Yüzlerden Düşen 1000 Ayna
Aynadan Düşen 1000 Sır
Sırra Düşen 1000 Saat
Saatlerden Düşen 1000 Ses
Sese Düşen 1000 Rüya
Rüyama Düşen 1000 Eşya
Eşyadan Düşen 1000 Fotoğraf
Fotoğrafa Düşen 1000 Kadın
Kadına Düşen 1000 Erkek
Erkeğe Düşen 1000 Yol
Yoldan Düşen 1000 Kasaba
Kasabaya Düşen 1000 Eskici
Eskiye Düşen 1000 Hatıra
Hatıra Düşen 1000 Yüz
Yüzümden Düşen 1000 Parça
10
Yollar. Tekerlekler altında kayıp giden yollar.
Yabancılar. Bana merak, ilgi, şüpheyle bakan yabancılar.
Bilinmedik bir otogar. Karmaşa. Gözleri kıstıran, hareketleri tembelleştiren güneş.
Yine yollar, bu kez daha tanıdık ve dar.
Su.
Tekrar yol, kısa, tanıdık.
Uzun zamandır beklenen buluşma. Kadınlar, yaşlısı, genci, sonra erkekler.
Yeniden bir araya gelen çoktan unutulmuş "aile".
Meğer hepimiz ne çok özlemişiz birlikte olmayı.
9
Rüyamda şarap gördüm. İkimiz sahildeydik. Geceydi, yıldızlara bakarak uzanmıştık. Rüyamda sen, ben, iki de çocuk vardı. Arkamızı bir yabancı tekneye yaslamıştık. Sebepsizce orda öylece oturmak istiyorduk, tanımadığımız iki erkekle şarkı söylemek istiyorduk. Rüyamda şarap gördüm. Biz seninle gülüşüyorduk. Bir an telefonda konuşuyor, bir an sanat müziğinden bir parçaya başlıyor, sonra daha neşeli bir şarkı arıyor, bulamayınca başımızı kaldırıp kayan bir yıldız var mı diye bakıyor, saçma sebeplerden katıla katıla gülüyorduk. Rüyamda şarap gördüm. Sahildeydik, güzel esiyordu, birden yanımızdaki iki çocuk kalkıp gittiler. Biz senle gülüyorduk, kaçıp gitmelerine gülüyorduk, gündüz yediğimiz dondurmanın şekline gülüyorduk, telefondakinin dediklerine gülüyorduk, bir gün birlikte başka bir ülkeye gidersek orayı nasıl da dağıtacağımıza gülüyorduk, anlamsızca her şeye gülmemize gülüyorduk.
8
Sahil..Kum..Yarım Ay...
Eskiler, yeniler, geçenler, gelenler, bizde bıraktıkları İzler...
Ayak parmaklarım arasından akan kum...
Alçak tavanlı çatı katı odası. Gecenin kör saatinde sohbetler...
Tüm yaşanmışlar ve yaşanacakların biriktirdiği lezzetli bir Huzur(suzluk)...
7
Körlük:
İç-görüsünü yitirmiş, kendiyle olan iletişimini kaybedince varlığı körelmiş, tüm duyuları körleşmiş insanlık...
Acıklı yüzleri tüm çıplaklığıyla görmüş, medeniyet zarı yırtıldığında altından çıkan "şiddet ve güç ahlakı toplumu"nu tüm vahşetiyle görmüş bir kadın, fazlasıyla yakından görmeye mecbur kalmış bir kadın...
Kaos beklenmedik bir zamanda ortaya çıktığında terörün hükmettiği, en ilkel haliyle bir "korku imparatorluğu"na dönmüş dünya...
Bazen görmemek, daha iyidir, en azından süt denizinde yüzermiş gibi beyaz ortalık...
28 Haziran 2009 Pazar
6
Uzun bir hikayesi var bu hikayenin. Hikayenin hikayesi olurmuymuş demeyin! Her hikayenin bir hikayesi vardır mutlaka. Unutulmuş kasabalar var bu hikayenin hikayesinde, masalar, masalarda duran ütüler, saat kuleleri_altında hayali buluşmaların randevularını vermek için, ağaçlar_özellikle çınarlar, çayhaneler ve Şeyh Galip mısraları yazmış bu hikayenin hikayesini...
Uzun hikaye dedim ya, gizlendiği yerde izlemeye başlayalım onu birlikte, gelin.
27 Haziran 2009 Cumartesi
5
anlatacaklarıvaryapmakistediğimfarklıgezegenler
gibibirsürüşeyhepsiolacakkısazamaniçindealacağım
anibirhaberbeniuçağabindiripyurtdışınagötürecek
sonradönüptekrargideceğimbelkiannemleoturup
tartışacakvehayatımınçokönemlikararınıvereceğim
istedikleriminhepsiolacakhepsiolacakbirbirolacak
hanemdegülaçacakveevlilikteklifialacağım
evlenmeyidüşüneceğim
26 Haziran 2009 Cuma
4
Yakışıklı bay, çapkın bay, centilmen bay, salon erkeği bay, mağrur bay, eski moda bay, soyu tükenmiş şövalye ruhlu bay...
Bay çok kaliteli, bay kadından anlayan, bay ellerimin beyazına aşık, bay denizaşırı bana yazan, bay her zaman böyle nazik ve incecik, şair dediğimde "İlham olmasan şiir olmazdı." diyen...
Uzatıyorum işte sevdiğin gibi, dudaklarına doğru yay gibi bükülmüş uzun zarif parmaklarımı...
Öp elimi!
25 Haziran 2009 Perşembe
3
Arkada Zeki Müren ağır bir şarkı söylüyordu. Geceydi. Yaz sıcağı havayı şarkı gibi ağırlaştırmıştı. Dinledim:
"Gitmek mi zor, kalmak mı zor?..."
Bir anda alaşağı oldum, ben kum tanesi. Nereye düşeceğimi bilemiyor, ne yöne akacağımı kestiremiyordum. Her şeye rağmen ne Güzel Geceydi! Gözlerimi yumdum, içime çektim:
"O sabahı gel bana sor..."
24 Haziran 2009 Çarşamba
2

Bay takım elbiseli, terzi oğlu, meleklerin hediyesi sesinin mahkumiyetinde şarkı kulesinde tek başına çile dolduran derviş!
Kedilerin yaralarını yalaması gibi, yala beni en derin yaramdan!
23 Haziran 2009 Salı
1
Deli, düşünmeden kuyuya atlar.
İşte budur Aşk!