(20 AĞUSTOS PERŞEMBE)
Ağustos havası güzeldi, hafif rüzgarlı...
İki kız bir vapuru kalkmadan hemen önce yakaladılar ve dışarı alt kata oturdular.
Rüzgara rağmen güneş yakıcıydı, terlediler ve hemen kalksın istediler.
Kınalıada'ya yönelen vapur döndü ve kızları gölgede bıraktı. Bir de şu vapurda sigara içme yasağı gelmemiş olsaydı!
Kınalı'nın plajına yanaşan vapurdan inmedi iki kız.
Burgazada'da indiler, iskele yakınında bir banka oturup simit yediler.
Sonra 3. kız geldi, hep birlikte Kalpazankaya'ya yürümeye başladılar.
Deniz adanın bu tarafında fazla dalgalı ve pisti, "Belki de geri dönmeliyiz" dedi 3. kız.
İskele yakınındaki liman tarafına havlularını serip denize girdiler.
Deniz suyu kızlardan birine çok sıcak geldi, biraz da bulanık...
Sonra birer çay içip Büyükada vapuruna son anda yetiştiler.
Vapurda bir grup Lübnanlı öğrenci şarkılar, marşlar söyleyerek eğleniyordu.
Büyükada her zamanki gibi kalabalık ve kaotikti, kızlar bundan bunalıp en tepeye çıkmaya karar verdiler.
Yürüyüş uzun ve yorucuydu, güneşin altında 1,5 saat sırtlarında çantalar ve fotoğraf makineleriyle tırmandılar.
Son taşlı yokuşa geldiklerinde kızlardan biri artık terden sırılsıklam olmuştu ve ayakları ağrıyordu.
Aya Yorgi'ye selam edip yiyeceklerini aldılar.
Aşağıdaki koya, ormana ve denize bakan en uçtaki düz kayanın üstüne oturup günbatımını seyre daldılar.
Sandviçlerini yedikten sonra şaraplarını yudumladılar.
Aşağı inmeye karar verdiklerinde hava kararmıştı, rüzgar sertleşmiş ve soğumuştu.
Üşüyen 3 kız şarkılar söyleyip gülüşerek çıktıkları yoldan geri sahile indiler.
Saat geç olmuştu ve birinin vapuru kalkmak üzereydi.
Onu uğurlayıp 2 kız adada bir saat daha kalmak istediler.
Çaylarını içip sonra onlar da döndü eve, tenlerinde güneş kokusu vardı, dudaklarında deniz tuzu, nefeslerinde ada rüzgarı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder