(15 OCAK)
Dün benim için çok zor bir gündü, hatta son haftalar giderek kötüleşmişti- ürkütücü ve içimi yakan gündemden dolayı. Dün pik yaptı tüm endişelerim, korkularım, ağlamak bile rahatlatmadı. 14 Ocak, Türkiye'nin tarihinde çok az kişinin belki de farkına varıp hatırlayacağı- kara bir leke olarak iz bıraktı.
Dünyanın her yerinde, her an masum bir canın acı çektiğini, öldüğünü biliyorum elbette. Sandığınız kadar naif değilim, yine de bence buna duyarsız kalarak hayata devam etmek çok zor. Evet- tüm hayvanları kurtaramayacağımı da biliyorum, insanların da, çocukların da korkunç şeyler başına geliyor- hepsinin farkındayım. Yine de bu farkındalık yardımcı olmuyor huzur bulmama.
Bu kadar kötülüğü aklım almıyor, en yakınıma kadar gelmiş olan bu bencil üstünlük zannı, bu yıkıcı nefretle beraber yaşıyor olmak fikrini kabullenemiyorum bir türlü. Tam da asıl yasaklanması gereken ırkın "insan" olduğunu düşünürken, sevgili Hocam'ın bir sözü uyarı oldu bana: "Kendinden feda ederek hayvanlar için varını yoğunu ortaya koyan insanlar da var."
Yine insanlar bu duruma tepki gösterip bir çözüm arıyorlar, yine insanlar barınaklardan binbir güçlükle köpekleri kurtarıp sahiplendiriyorlar, ve yine insanlar onlara yuvalarını açıyorlar. Her şeye rağmen ve her zaman, her koşulda- yaşamaya değer! İnsan olup onurlu olmak mümkün, biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder