(23 NİSAN PAZARTESİ)
Tatil günü çalışmam gerektiği için, üstelik bu güzel havada gezmek varken- biraz mızmızlanıyorum.
Mızmızın ecele faydası yok, kahvaltıdan sonra evi süpürüp siliyoruz, sonra eşim arabayı bakıma götürürken ben de masa başına geçiyorum. Yeni müşteri adaylarına eskizler yapıp acil bir siparişi boyamaya başladıktan sonra akşamüstü biraz nefes almak istiyorum.
Kozzy'e doğru yürüyoruz, hava iyice ısınmış. Köşede küçük bir yeni dükkan keşfediyoruz; altın kaplama seramik takılar yapan bir kadınla tanışıyoruz. Beğendiğim küpeleri eşim hediye ediyor, seviniyorum. Kendimize kahvenin yanında ıspanaklı kiş kaçamağı ısmarlıyoruz akşamüstü.
Akşamki filmimiz The Mask of the Red Death, Edgar Allan Poe'nun hikayesinden uyarlama. Çok heyecanla başladım ama fazlasıyla klişe eski bir yapımdı, hatta Cüneyt Arkın kılıcıyla çıkıverecek diye bekledim. Sembolizmi güzeldi yine de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder