(27 AĞUSTOS PAZARTESİ)
Bunaltan nemli, sıkıntılı hava birden sanki çoktandır öfkeliymiş de tam da şimdi sabrı taşmış gibi boşalıp hırslı hırslı yağmaya başlayınca, yeri dövercesine sinirli, telaşlı... Kendimi hemen sokaklara atmak için yakıcı bir arzu duyuyorum; beni sıkıştırıyor-epeydir göremediğim eski bir dostla karşılaşmış gibi özlem dolu, yağmurla buluşmaya çıkıyorum. Kararlı adımlarla yere sert bastığımı fark ediyorum ve bir yere varacak gibi, hatta yetişir gibi, hatta ve hatta yetişeceğim yerde birini vuracak gibi yürüyorum. Su birikintilerine şap şap giriyorum-hiç çekinmem kalmamış! Değil mi ki gök kararmış, bunca zaman güler yüzünün güneşi ardında insanlara sinsice kin biriktirmiş de kimsenin haberi olmamış-bu akşamı beklemiş gibi adeta, öcünü almak için... Ben de gök gibi kapkarayım, efkarlı fakat daha ziyade nefret doluyum, gazabımdan ötürüdür ki güçlüyüm, hepinizden güçlüyüm. Zevkle çizmelerimi geçirmişim, müthiş bir haz duymuşum bağcıklarımı tek tek son bir dirhem sabırla bağlarken de sonunda atıvermişim kendimi soğuğa, rüzgara-siz iyisi mi yoluma hiç çıkmayın, çıkacak olursanız yana çekilin de seyredin-ben yürüyeceğim! Ağustos sıkıntısı günler, gecelerce saç diplerimde hissettiğim ve sabrettiğim... Şimdi yıldırımlar, yol yol aydınlatıyor gök yüzünü! Şimdi şimşekler kafamın içinde çakıyor birbiri ardına bir anlık ışık patlamaları-ani ve kör edici! Açın yolları, çünkü ben yağmurla buluşmaya gidiyorum, siz güneşli havaların sersem çocukları!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder