11 Ağustos 2012 Cumartesi

1144

(10 AĞUSTOS CUMA)

Uzun Sessizliğin Ardından...

Sahilde oturup ikişer bira içtik, her zamanki gibi- ama her zamankinden apayrıydı bu; hiç olmadığı kadar uzamış bir sessizliğin üstüne oturmuştuk sanki...

Ayrı geçirdiğimiz tatillerde neler yaptığımızdan bahsettik biraz önce, sonra bir an geldi-omzuma minik bir öpücük kondurdu. İşte en ince yerinden kırılması gibi buzun; ben de oradan başladım söylemeye, nasıl öfke duyduğumu, nasıl yaralandığımı...

"Kızgınken söylediklerinle ne çok kırıyorsun bilsen!" dedi. Kırmak istiyordum; çünkü kırılmıştım. En çok yaralı hayvandan korkmak lazım.

Ama kırılmak ayrı, sevmek ayrı. "Ben seni çok özledim." dedim, yüzünü severken. "düşündüm de; yine beni evine çağırsan bir akşam, bir şişe şarap açsan, biraz peynir kessen, üzüm koysan... Ne güzel olur, yine ilk geceki gibi olsak..." Yüzü aydınlandı, "O zaman seni yarın akşam yemeğe davet edeyim ben!" dedi.

Gülümsedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder