Bugünü önceden yazsaydım, çok sıradan olabilirdi!
Karşıya geçmiş ve trafikte kalıp yorulmuş olduğum halde kaçırmayı göze alamayacağım bir adamın konserine gidebilmek için imkanları biraz zorlamak istedim-3 saat kala karar verdim, 2 saat kala evden çıktım, 1 saat kala karşıdaydım, tam vaktinde açık havadaydım ve 1 saat de merdivenlerde tüneyip bekledim.

Son dakika bulduğum merdiven biletleri sayesinde iyi ki önceden bilet almamışım dedim, sahneyi son derece güzel gören ortada bir yere kurulduğuma memnundum. Epey gecikmeli de olsa 6 sene önce ilk defa İstanbul'da dinleme şansını yakaladığım bu çok duyarlı, oldukça ilham verici vejetaryen ve gay İngiliz adam beyaz gömleği ve müthiş cool duruşuyla sahneye çıktı.

Morrissey açık havada bangır bangır söyledi- How soon is now ile girdi, You have killed me ile deşti, Shoplifters of the world ile eskilere gönderdi, Everyday is like sunday ile herkesi birleştirdi, Let me kiss you ile şaşırttı, Last Night I dreamt that somebody loved me ile mahzunlaştırdı, I'll see you in far off places ile gitti...

Konseri rahatsız merdivenlerde heyecanla beklerken önden küçük bir peformans yapan kadının enteresan da olsa fazla coşkulu şarkıları ve Björkvari tınılı sesi sabırsızlığımızı daha da arttırdı. "Biz" diyorum; çünkü bu akşam adeta tüm şehir Morrissey'e gider gibiydi: dolmuşta yanıma oturan 40lı ve 50li yaşlarda iki kadın ile AKM önünde karşılaştığım ve t-shirtümü görünce heyecana kapılan iki adam gibi... Gerçekten "biz" olmuştuk artık; ensesi traşlı saçlarının önü uzun gay çocuk, çeşitli yabancı müzikseverler, hatta teyzeler! Merdivenlerin de tamamen dolmasıyla zaten dip dibe oturmak zorunda kaldığımızdan artık etrafımdaki herkesin ne derece Moz fanı olduğunu veya caz festivali kapanış konserine bilet bulduğu için mi geldiğini tespit edebiliyordum.
Dünyanın en tatlı "loser"ının yazdığı en görkemli kaybediş şarkılarına, hep bir ağızdan eşlik ettik-meğer ne çok ezik varmış İstanbul'da! Meğer ne çokmuş tutunamayan, uyumsuz, hep bekleyen, arayan, hayal kırıklığına uğrayan, ölülerle konuşan...
Last night I dreamt that somebody loved me
No hope no harm- just another false alarm.
so, tell me how long before the last one ?
and tell me how long before the right one ?
Sahneye çıktığında Türk bayrağı açıp "People have the power" diye mırıldanması ve ardından "You know politicians are the root of all evil but-people are the same everywhere!" diyerek bayrağı yere savurması, en çok ilgimizi çeken tavır oldu. Hepimiz Morrissey'in şarkılarının içi boş olmadığını bilir, belki de o yüzden bu kadar severiz. Irish Blood English Heart gibi bir şarkı yazmış adamdan bahsediyoruz-dolayısıyla bu hareketini milliyetçiliği yücelten yavşak bir tavır olarak değil, özellikle son dönemde Suriye ile siyasi düzeyde gerilen ilişkilerin, gerçekte halklar arasında hep dostça süreceğine vurgu olarak aldık.

Bir de şu "Meet your meat" videosu var, Meat is murder söylerken midemiz bulanarak gözlerimizi kaçırdığımız-sanırım gecenin en etkili dakikalarıydı.
Konser boyunca ön sıradaki hayranlarının ellerini tutmak için eğilen, yerlere yatan, belli ki onu gördüğüne çok sevinmiş bir kızı kollarından tutup sahneye çıkmasına yardımcı olan, sonra küçük bir kız çocuğunu kucağına alıp bir yandan şarkı söyleyen, mikrofonu seyirciye verince "I love you!" deyip durmalarıyla tatlı tatlı dalga geçen, herkesi ayağa kaldıran, ayaktakileri ön sıralara koşturan, yani tam bir rock-star karizmasıyla sahnede dans şovlarına ihtiyaç duymadan bir mikrofon kablosu sallayışıyla coşturup dimdik duruşuyla kendini izleten, ilk defa duyduğumuz birkaç şarkısını bile aklımıza kazıyabilen, müthiş enerjik, ışık oyunlarıyla şenlenen ve özellikle davulcuyla desteklenen dolu dolu harika bir performans gösteren bu muhteşem adam için avuçlarımı patlattım-kendimi şanslı hissediyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder