(09 OCAK CUMARTESİ)
Her şeyin güzel başladığı bir gündü; yine hafta sonu rutinimize sabah yogası ile başlayıp harika bir kahvaltıyla devam ettik, köpeklere tavuklu makarna kaynattık.
Kedileri besleyip sevdik, evi güzelce temizledik. Biraz yorulduk ama verimli bir gün geçirdik; yan taraftaki köpeklerin durumu yine içimizi acıttı ne yazık ki. Açlık, susuzluk ve bakımsızlık içinde terk edilmiş cins köpekler, hepsi pislik içinde kafeste ve bizden başka umursayan pek yok gibi...
Bugün en azından iyice doyduklarına sevinerek, akşam banyodan sonra da biraz kendime vakit ayırmıştım, tam da bir çay demleyip dizi izlemeye oturmuştuk ki...
Ara sıra bir yanık kokusu geliyor gibiydi, kalkıp ocakta bir şey mi unuttuğumuza bakıp, şöminedendir diye geri oturuyordum. En son bir de baktık ki mutfak duman içinde, lavabonun altındaki dolabı açtık ki alevler fışkırıyor!
Ne yanıyor nasıl çıktı diye anlayana kadar zar zor söndürdük, elektrik prizi yanmış kömür olmuş. Bu arada ne yazık ki kahramanlık yapanın elleri yandı, yine de ucuz kurtardık diyebilirim.
Epey bir süre sakinleşemedik, evde ne yangın tüpü ne bir merhem hiçbir şey yok! Ne kadar hazırlıksız yakalandığımıza kızdık, şaşırdık. Tam gece yarısı ancak uykuya dalabilecekken, bir yandan eline buzlar sarılı halde-yan taraftan gelen can havliyle köpek bağırışları uyutmadı.
Bana mı öyle geliyor, karnı doydu neden bu kadar bağırıyor derken, sonunda dayanamayıp kalktık gecenin bir köründe yan tarafa gidip bakmaya. Hayvancağızı zincire bağlamışlar, o da kafesten çıkmaya çalışırken kendini asıyormuş neredeyse!
Bunu görünce artık yuh dedim, iyice asabım bozuldu. Bu kadar da olmaz, artık şikayet etmeliyiz burayı. Tadilat yaptırmaya paraları var, ama hayvanlara su ekmek getirmeye yok... Bekçi diye koydukları gerizekalı çocuk o köpeğin can çekişmesini duyup uyanmıyor, biz komşu evde uyuyamıyoruz...
Her şey üst üste geldi, uykusuz berbat bir gece geçirdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder