Annemle Moda'ya kahvaltıya gittik sabah erkenden, henüz kalabalık basmamışken çok güzeldi. Yine eski evlere bakıp burada 50 sene evvel hayatın ne kadar şahane olduğunu düşledim; denize girilebilen ve kedileri hep beslenen İstanbul'un sayfiye semti Moda'yı...
Naga Putrika'nın merdivenlerindeki bir masaya geçip kendimize Velika kahvaltı söyledik. Kaymaklı kırmızı biberi çok sevdim, zaten Boşnak kahvaltısına yakışır şekilde tüm biberli lezzetler vardı: soka, ajvar... Bir de balkabaklı böreğe bayıldım.
Fazlasıyla doyduktan sonra birer kahve içmeye çay bahçesine oturduk ve arkadaşlarımızın depresyon hikayelerinden söz açtık; millet deliye muhtaç biz akıllıya, diye bir söz var ya hani... Nedense herkesin bir depresyon durumu var, kimse baş edemez olmuş hayatla artık, bizim halimize şükür!
Öğleden sonra eve döndüğümde aldığım meyveleri filan yerleştirip hemen süt kaynattım, yoğurt mayalamak için. Çamaşır toplayıp beyazları attım yıkamaya, o arada yatağı toplayıp bulaşığı kaldırdım. Derken yine geç vakitte oturabildim bilgisayar başına, sosyal medya paylaşımları filan biraz vaktimi aldı tabi. Sonunda az da olsa kendimi konsantre olmaya zorlayıp boyadım bir şeyler, işler durgunlaşınca benim de hevesim azaldı biraz bu haftalarda.
Akşam kendime yemek hazırlarken, kedilerime de yaş mama açtım-silip süpürdüler.
Sonrasında bir yandan bilimkurgu dizimi izlerken, içime yalnızlık duygusu çöktü-seni özledim, eski seni ama, bir zamanlarki bizi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder