Ev işleri ve rutin çalışmalardan sıkıldığım bir günün akşamına, arkadaşım sinemaya davet edince reddedemedim. Hava güzel, aslında ocak için fazla ılık bugünlerde...
Kadıköy'de buluşup önce birer çorba içtik, azıcık arkadaşımın Kars gezisini dinledim. Anadolu'nun her yerini görmek lazım, fırsat bulup biz de gitsek.
Loveless bende şahsen Rusya'ya gitmeme isteği uyandıran, sanki orada herkes hep mutsuzmuş gibi hisettiren bunaltıcı bir film, ama iyi bir film.
Çok kısa rol alan çocuğun düşünceli bakışlarına, kapı arkasında sessizce ağlayışına bayıldım!
Filmin odağında sevgisiz bir çift var; karısını artık sevmeyen ruhsuz bir adam ile kocasını hiç sevmemiş olduğunu söyleyen bir kadın... Oğlunu bile sevemeyen, hatta bebekken ondan tiksindiğini itiraf eden bir anne ile bu kadının kendisine çok öfkeli olduğu bariz olan yaşlı annesi...
Kimsenin kimseyi sevemediği bu tatsız soğuk ortamda, ortadan kaybolan küçük çocuklarını ararken birbirlerine tahammül edemeyen anne babasının hırçın tartışmalarını izliyoruz.
Bitirmek üzere oldukları evliliklerini de satmaya çalıştıkları dairelerini de bir türlü elden çıkaramıyor gibiler, huzursuzlukları bu yüzden.
Adamın başka bir kadından yakında bir çocuğu daha olacak, kadın da kendine durumu iyi olduğu belli, yaşı ileri, şefkatli bir sevgili bulmuş. Ana yeni hayatları bile onları hiç mutlu edemiyor ve filmin sonunda yeniden o sevgisizlik girdabına kapılıp gitmiş olduklarını izliyoruz...
Herkesin yolunu kaybetmiş gibi etrafta dolandığı bu ortamda, birbirine bağlı kalabilmek, bir sevgiyi sürdürebilmek amma zor iş! Bize maşallah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder