Tersten başlayalım mı bu sefer?
"İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir fakir Orhan Veliyim,
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde."
"Ben Orhan Veli" geçen seneden aklımda kalan bir oyundu, bu seneye kısmetmiş: Orhan Veli'nin 65. ölüm yıl dönümünde Ortaköy Afife Jale sahnesinde, birer tabak profiterol ardından sıkışık bir salonda...Müşfik Kenter kadar olmasa da; Kemal Kocatürk bu tek kişilik oyunlarında şairleri güzel canlandırıyor, belli ki çok değer veriyor.
Orhan Veli'nin Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile birlikte yaratmaya çalıştığı "yeni şiir" belki Van Gogh ile empresyonistlerin ortaya çıkardıkları "yeni resim" kadar devrimci. Ahmet Haşim'in göllerdeki sazlıklarıyla dalga geçip Süleyman Efendi'nin nasırını meşhur eden bu garip adama hayran kalmamak elde değil!
"İmkansız şey
Şiir yazmak,
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa."
Sanırım en çok bunun için seviyorum onu: Kimse Orhan Veli kadar güzel anlatamaz bahar sarhoşluğunu! Bu bahar ben de boğazı gören bir tepedeki çimenliğe uzanıp mavilere dalmak istiyorum, belki bir iki sigara da sararım ve her şey birdenbire oluverir...
Geriye saralım mı? Sabah Şile'nin virajlarında araba sürdüm. Ondan önce yeryüzü pazarından patlıcanlı börek ve çay alıp kahvaltı ettim. Ondan da önce Zeki Müren caddesinde yürüdüm.Kasım güneşini görünce bu sabah Şile'ye gitmeye karar verdik ve Sünger Bob'a benzetilen kaleye karşı birer kahve içtik.
Pazarda rengarenk dünya: kuzu kestaneleri, ekşi maya ekmekler, çeşit çeşit börekler, balkabakları, reçel ve bal kavanozları, lale soğanları, kudret narları, ısırgan otları, ebru salyangozlar...
Tertemiz bir nefes aldık bu pazar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder