Sabahın kör karanlığında, şakır şakır yağmura zorla uyandım.
Eskişehir'de arkadaşları ziyarete gitmeye karar vermiştik bu haftasonu-ama bu havada sokağa çıkılır mı?!
Çıktık, kısa sürede yağmur kesti. Enteresan şekilde öğlen güneş açıp ısındı hatta.
Daha şehri terk edememiştik ki; araba arıza yaptı.
İstanbul'un öbür ucuna geri dönüp arabayı değiştirmek zorunda kaldık, yine de yılmadık!
Uzadıkça uzayan yolculuğun sonunda, erkek arkadaşımın en güzel üniversite yıllarının şehri Eskişehir vardı. Bizler için de biraz sohbet, hava değişimi...
Bir bastırıp bir dinen yağmurda arkadaşların şehrin dışındaki sakin, rahat evlerine vardığımızda öğlen olmuştu. Gecikiş kahvaltının ardından verandada kahvelerimizle oturmaya çekildik.
Çocukların mutlu, hayatın telaşsız ve komşuların çok yakın olduğu tatlı bir yer burası.
Kahveler bitince getirdiğimiz 1 kasa beyaz bira, keyifle içildi. Orta masada şişelerden yer kalmayınca acıkmaya fırsat kalmadan akşam yemeğine oturuldu. Öğrencilik, gençlik yılları anıları havada uçuşurken 3 şişe de şarap açıldı, bitti.
Gece yarısını geçtikten sonra artık ben epey yorulmuş, dinlediğim hikayeleri anlayacak halim kalmamış ve üşümekten tutulmuş halde, sigara dumanıyla ağırlaşmış verandadan kalkıp üst kattaki odamıza gittik. Sıcacık sarılıp uykuya dalarken hafif sarhoş ama yalansız sözler söylendi: "Benim için çok önemli bu insanların yanında kendini rahat hissetmiş olman... Sonuçta onlar benim çok eski arkadaşlarım ve hayatımda yerleri gerçekten büyük... Eski yaşantımı da biliyorlar, eğer seni rahatsız eden bir şeyler geçtiyse sohbet arsında... Eski arkadaşlarımın yanında keyif alman benim için çok önemliydi, geçen seferki gibi... Ben seni seviyorum..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder